Kişisel Verilerin Kaydedilmesi Suçu Nedir?
Kişisel verilerin kaydedilmesi suçu, Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlardandır. Türk Ceza Kanununun ikinci kitap, ikinci kısım, dokuzuncu bölümünde madde 135’te düzenlenmiştir.
“Madde 135- (1) Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişisel verinin, kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin olması durumunda birinci fıkra uyarınca verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
Kişisel Verilerin Kaydedilmesi Suçu Madde Gerekçesi
Suçun madde gerekçesi şu şekilde belirtilmiştir:
“MADDE 135.– Çağımızda kişilerle ilgili kayıtların bilgisayar ortamlarına geçirilip muhafaza edilmesi uygulamasına bazı kurum ve kuruluşlar tarafından başvurulmaktadır; hastanelerde hastalara, sigorta şirketlerinde sigortalılara, bankaların ve kredili alış veriş yapılan mağazaların müşterilerine ilişkin kayıtlar, böylece tutulmaktadır. Bu bilgilerin amaçları dışında kullanılmasından veya herhangi bir şekilde üçüncü şahısların eline geçerek hukuka aykırı olarak yararlanılmasından dolayı hakkında bilgi toplanan kişiler büyük zararlara uğrayabilmektedirler. Bu bakımdan, kişilerle ilgili bilgilerin hukuka aykırı olarak kayda alınması suç olarak tanımlanmıştır.
Suçun konusu, kişisel verilerdir. Gerçek kişiyle ilgili her türlü bilgi, kişisel veri olarak kabul edilmelidir.
Söz konusu suç tanımında kişisel verilerin bilgisayar ortamında veya kağıt üzerinde kayda alınması arasında bir ayırım gözetilmemiştir. Bu bakımdan, söz konusu suç tanımı ile Avrupa Konseyi bünyesinde hazırlanan Türkiye’nin de 28 Ocak 1981 tarihinde imzalamakla taraf olduğu “Kişisel Nitelikteki Verilerin Otomatik İşleme Tâbi Tutulması Karşısında Şahısların Korunmasına Dair Sözleşme”nin ilgili hükümlerine geçerlilik tanınmıştır.
Bu suçun oluşabilmesi için, kişisel verilerin hukuka aykırı bir şekilde kayda alınması gerekir. Kişinin rızası ile kendisiyle ilgili bilgilerin kayda alınmasının suç oluşturmayacağı muhakkaktır. Belirli nitelikteki kişisel verilerin kayda alınması kanun hükmünün gereği olarak yapılmaktadır. Bu bakımdan, çeşitli kamu kurumlarında verilen kamu hizmetinin gereği olarak kişilerle ilgili bazı bilgiler ilgili kanun hükümlerine istinaden kayda alınmaktadırlar. Bu durumlarda, söz konusu suç oluşmayacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, kişilerin siyasî, felsefî veya dinî görüşlerine, ırkî kökenlerine, ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kayda almak, suç olarak tanımlanmıştır. Ancak, bunlardan kişilerin ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgilerin kayda alınmasına kanunlarda özellikle suçlulukla mücadele bağlamında, suç ve suçluların ortaya çıkarılmasını sağlamak amacıyla belli ölçüde izin verilebilir. Bu durumlarda söz konusu suç oluşmayacaktır.”
Kişisel Verilerin Kaydedilmesi Suçunun Unsurları
1- Maddi Unsur
- Kişisel verilerin kaydedilmesi, sırf hareket suçunu oluşturmaktadır.
- Suçun faili ve mağduru konusunda kanun bir ayrıma gitmemiştir. Dolayısıyla bu suç, herkes tarafından işlenebilir ve mağduru herkes olabilir.
- Suçun konusu, adından anlaşılacağı üzere kişisel verilerdir. Kişisel veriler, madde gerekçesinde gerçek kişiyle ilgili her türlü bilgi olarak tanımlanmıştır. Yani kişisel veri, söz, yazı, görüntü, video vs. çeşitli şekillerde karşımıza çıkabilir.
- Suçun hareket unsurunu kaydetme fiili oluşturmaktadır. Ayrıca kaydetmenin bilgisayar, telefon, hard disk, CD veya kağıt üzerinde olması suçun oluşması bakımından önemli değildir.
2- Manevi Unsur
Kişisel verilerin kaydedilmesi, kasten işlenebilen suçlardandır. Buna göre failin bilerek ve isteyerek hukuka aykırı surette kişisel verileri kaydetmesi gerekmektedir. Aksi takdirde suç oluşmayacaktır.
Kişisel Verilerin Kaydedilmesi Suçunun Cezası
TCK md.135/1 hükmünde öngörüldüğü üzere suçun temel halinin cezası 1 yıldan 3 yıla kadar hapistir. Ancak TCK md.135/2’de öngörülen suçun nitelikli halinde, fail hakkında verilecek ceza yarı oranında artırılarak uygulanır.
Suçun Nitelikli Hali
1- TCK md.135/2 hükmü;
“Kişisel verinin, kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin olması durumunda birinci fıkra uyarınca verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
Buna göre kaydedilen kişisel verilerin belli nitelikte olması halini kanun cezayı artıran nitelikli hal olarak öngörmüştür.
2- TCK md. 137 hükmünde ise, bu suçla birlikte; haberleşmenin gizliliğini ihlal, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması, özel hayatın gizliliğini ihlal ve verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçuna ilişkin nitelikli hal düzenlenmiştir. Buna göre bu suçların,
- Kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle,
- Belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
İşlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Teşebbüs, İştirak ve İçtima
Sırf hareket suçu olduğu gözetildiğinde, teşebbüs pek mümkün olmamakla birlikte suçun icra hareketleri bölünebiliyorsa teşebbüsün varlığından da söz edilebilecektir. Yani teşebbüsün her somut olaya ve kaydedilme biçimine göre değerlendirilmesi gerekmektedir.
Suça iştirak ve içtima konusunda kanun özel bir düzenleme öngörmemiştir. Dolayısıyla TCK’nin genel iştirak ve içtima hükümleri burada da geçerli olacaktır.
Soruşturma/Kovuşturma, Uzlaştırma ve Zamanaşımı
- Suçun soruşturma/kovuşturulması şikayete tabi olmaksızın re’sen yapılır.
- Uzlaştırmaya ilişkin hükümler, Kanuna göre bu suç bakımından uygulama alanı bulmamaktadır.
- TCK’ye göre suça ilişkin dava zamanaşımı 8 yıl, ceza zamanaşımı süresi ise 10 yıldır.
- Bu suç ile ilgili yargılama yapma görevi Asliye Ceza Mahkemelerine aittir.
Ceza hukuku veya bilişim suçları ile ilgili hukuki danışmanlık ve destek talepleriniz için internet sitemiz üzerinden online randevu oluşturabilir veya iletişim kanallarımızdan bize ulaşabilirsiniz.
EMSAL KARARLAR
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ
Esas Numarası: 2018/8466
Karar Numarası: 2019/9054
“Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, incelenen dosya kapsamına göre, mahalli Cumhuriyet savcısının sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
TCK’nın 136/1. madde ve fıkrasında belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin, başkasına verilmesi, yayılması ya da ele geçirilmesi “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” başlığı altında suç olarak tanımlanmıştır.
Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunun maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı nüfus bilgileri (T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı gibi), adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA’sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlaki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerekir.
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.06.2014 tarihli, 2012/1510 esas, 2014/331 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; TCK’nın 135 ve 136. maddelerindeki kişisel verilerin korunmasına ilişkin düzenlemelerde sadece sır niteliğinde kişisel verilerin korunacağına ilişkin bir hükmün bulunmaması ve aksine 135. maddenin gerekçesinde gerçek kişiyle ilgili her türlü bilginin kişisel veri olarak kabul edilmesi gerektiğinin belirtilmesi karşısında, her türlü kişisel verinin hukuka aykırı olarak başkasına verilmesi, yayılması ve ele geçirilmesi fiilleri TCK’nın 136. maddesindeki verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu oluşturur. Bu nedenle herkes tarafından bilinen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olan kişisel bilgiler de, yasal anlamda “kişisel veri” olarak kabul edilmektedir. Ancak, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunun uygulama alanının amaçlanandan fazla genişletilerek, uygulamada belirsizlik ve hemen her eylemin suç oluşturması gibi olumsuz sonuçların doğmaması için, somut olayın özellikleri dikkate alınarak titizlikle değerlendirme yapılması, olayda herhangi bir hukuk dalı tarafından kabul edilebilecek bir hukuka uygunluk nedeni veya bu kapsamda nazara alınabilecek bir hususun bulunup bulunmadığının saptanması ve sanığın eylemiyle hukuka aykırı hareket ettiğini bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunun da tespit edilmesi gerekir.
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada, evli olan sanık … ile kocasının il dışında yaşadığını beyan eden katılan … arasındaki komşuluk ilişkisinin zamanla duygusal birlikteliğe dönüştüğü ve bir süre sonra taraflar arasındaki arkadaşlığın sona ermesinin ardından, sanık …’in, köylerde seyyar satıcılık yaparak geçimini sağlayan ve katılanın köydeki evini bilen arkadaşı Nihat’a, katılana ait cep telefonu numarasını verdiği ve adı geçen arkadaşının 15.05.2014 tarihinde katılanı ısrarla telefonla arayarak, 2012 yılında patates satması nedeniyle alacağı olan 90,00 TL’yi ödemesi bahanesiyle onu cinsel amaçlı olarak taciz ettiği iddialarına konu olayda;
Sanık … ile arkadaşı olan diğer sanık …’ın cinsel taciz suçundan beraatlerine ilişkin hükümlerin temyiz edilmeksizin kesinleştiği, temyizin kapsamının; sanık … hakkında verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan kurulan beraat hükmü ile sınırlı olduğu belirlenerek yapılan incelemede:
Soruşturma evresinde katılana ait cep telefonu numarasını kimseye vermediğini ifade eden sanık …’in, kovuşturma evresinde, arkadaşı Nihat’ın köyde borcu olanların telefon numaralarını istemesi nedeniyle katılana ait cep telefonu numarasını arkadaşına verdiğine dair ilk ifadesiyle çelişen tutarsız savunmalarına itibar edilemeyeceği ve arkadaşı olan Nihat’ın da evini ve adresini bildiği katılanla doğrudan iletişim kurmak yerine 2012 yılından beri tahsil etmediği 90,00 TL’lik borcun ödenmesi için katılanı iki yıl sonra aynı gün birden fazla defa telefonla aramasının hayatın olağan akışına uygun düşmediği gözetildiğinde, sanık …’in, katılana ait GSM numarasını arkadaşına vermesini gerektiren makul, meşru ve mantıklı bir sebep bulunmaması nedeniyle katılanın rızası dışında hareket ettiğinin açıkça anlaşılması karşısında,
Sanık …’in, kişisel veri niteliğindeki katılana ait cep telefonu numarasını kaydedilmiş haliyle ve hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması nedeniyle hukuka aykırı olduğunda tereddüt bulunmayan bir yöntemle arkadaşına vermesi şeklinde sübut bulan eyleminden dolayı TCK’nın 136/1. madde ve fıkrasında tanımlanan verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken, “… sanığın katılana ait cep telefonunu … verme şeklinde gerçekleşen ve sabit olan eylemin, cep telefonu numarasının kolaylıkla ulaşılabilmesi ve bilinmesi mümkün olan kişisel veri niteliğinde olduğu değerlendirilerek maddede belirtilen suçun yasal unsurlarının oluşmadığı…” biçimindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle sanık hakkında CMK’nın 223/2-e madde, fıkra ve bendi gereğince beraat hükmü kurulması,
2- Kabul ve uygulamaya göre de:
Sanığa yüklenen suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesi ile sanık hakkında beraat hükmü kurulurken, uygulanan kanun maddesinin fıkra ve bendinin CMK’nın 223/2-a madde, fıkra ve bendi olarak yazılması gerektiğinin gözetilmemesi suretiyle aynı Kanunun 232/6. madde ve fıkrasına uyulmaması,
Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 18.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ
Esas Numarası: 2013/9669
Karar Numarası: 2014/3760
“Kişisel verilerin kaydedilmesi suçundan sanıkların mahkumiyetlerine ilişkin hükümler, sanıklar müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanıkların üzerlerine atılı kişilerin huzur ve sükunu bozma suçundan yapılan yargılamaları sonunda, sanıklara yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmadığının kabulüyle sanıklar hakkında kurulan beraat hükümlerinin temyiz edilmediği ve anılan beraat hükümlerinin kesinleştiği belirlenerek yapılan incelemede:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanıklar müdafiinin takdiri indirim maddesinin uygulanmamasına, hükmedilen cezaların ertelenmemesine ilişkin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak,
Belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin, hukuka aykırı olarak kaydedilmesi, TCK’nın 135. maddesinde “Kişisel verilerin kaydedilmesi” başlığı altında suç olarak tanımlanmış olup, eylemin; kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak ya da belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle gerçekleşmesi hali, aynı Kanunun 137. maddesinde cezada artırım nedeni olarak öngörülmüştür.
Kişisel verilerin kaydedilmesi suçunun maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı nüfus bilgileri (T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı gibi), adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA’sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlaki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerekir; ancak, herkes tarafından bilinen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olan kişisel bilgiler, yasal anlamda “kişisel veri” olarak değerlendirilemez, aksinin kabulü; anılan maddenin uygulama alanının amaçlanandan fazla genişletilerek, uygulamada belirsizlik ve hemen her eylemin suç oluşturması gibi olumsuz sonuçlar doğurur, bu nedenle, bir kişisel bilginin, açıklanan anlamda “kişisel veri” kabul edilip edilmeyeceğine karar verilirken, somut olayın özellikleri dikkate alınarak titizlikle değerlendirme yapılması, sanığın eylemiyle hukuka aykırı hareket ettiğini bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunun da tespit edilmesi gerekir.
Ayrıca; bir özel hayat görüntüsü ya da sesinin, “kişisel veri” olduğunda kuşku bulunmamakta ise de, kişinin özel hayatına ilişkin görüntüsü ya da sesinin, bilgisi dışında, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip aletle belli bir elektronik, dijital, manyetik yere sabitlenmesi TCK’nın 134/1. maddesinin 2. cümlesinde; rızası dışında ifşa edilmesi; yani, yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması, aleniyet kazandırılması, özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması TCK’nın 134/2. maddesinde özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında düzenlendiğinden, kişinin özel hayatına ilişkin görüntüsü, fotoğrafı ya da sesi, yasal anlamda, TCK’nın 135. maddesi kapsamında kişisel veri olarak değerlendirilemez.
Kişinin özel yaşam alanı içerisinde yer almayan görüntüsü, fotoğrafı ya da sesinin rızaya aykırı olarak kaydedilmesi veya kullanılması ise, kişilik hakkının ihlali olarak değerlendirilebilir ve sanığın suç oluşturmayan eylemi özel hukuk yaptırımlarına konu olabilir.
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya kapsamına göre; katılan F..ile sanık A.. aynı mevkide eczane işletmekte olup, sanık A.. eşi olan diğer sanık A.. işyerinde işçi olarak çalıştığı ve sanıklarla katılan arasında ticari rekabet ve önceye dayalı husumet bulunduğu, sanıkların, katılan F..eczanesini hangi saatte açıp, hangi saatte kapattığı, hafta sonu çalışıp çalışmadığı, gelen müşterilerinin sayısı ve kim oldukları, hangi arkadaşlarının onu ziyaret ettiği gibi hususları tespit etmek amacıyla, iş yerinin çatı katına yerleştirdikleri güvenlik kamerasının yönünü, katılan F.. işlettiği eczaneye doğru çevirip, sürekli çekim yaparak elde ettikleri görüntüleri, kameranın bağlı bulunduğu bilgisayara kaydettikleri iddia ve kabulüne konu olayda,
Şikayete konu görüntülerin kaydedildiği bilgisayara ait hard disk üzerinde yapılan inceleme sonucu hazırlanan 07.09.2010 tarihli bilirkişi raporu ve dosya içeriğine göre; sanıklar tarafından iş yerine yerleştirilen iki adet güvenlik kamerasının 01.07.2008 tarihinden itibaren kendi eczanelerinin iki farklı alanındaki görüntüleri çekmeye başladığı, katılan F..eczanesini açtığı 07.11.2008 tarihinden 13 gün sonra ise kamera sayısının üçe çıktığı, üçüncü kameranın yönünün, önceleri yüksek bir yerden, daha sonra ise daha düşük bir konumdan, katılan F.. tarafından işletilmekte olan karşı eczaneyi görecek şekilde ayarlandığı anlaşılmakta ise de,
Katılanın işlettiği eczanenin dış kısmını, zaman zaman eczane önünde duran ya da eczaneye giriş-çıkış yapan insanlarla ve zaman zaman kepenkleri indirilmiş halde gösteren görüntüler, katılana ait “kişisel veri” olarak kabul edilemeyeceği gibi, söz konusu görüntülerin, katılanın özel yaşam alanına ilişkin ve özel hayatının gizliliğini ihlal edecek nitelikte olmadığı da nazara alındığında, sanıkların üzerlerine atılı kişisel verilerin kaydedilmesi suçundan beraatlerine karar verilmesi gerekirken, yasal ve yeterli olmayan yazılı gerekçelerle, sanıklar hakkında mahkumiyet kararı verilmesi,
Kabul ve uygulamaya göre de:
1- Hükümlerin esasını teşkil eden kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında, sanıklara hükmedilen hapis cezalarının adli para cezasına çevrilmesine karar verilirken, sanıklar hakkında belirlenen tam gün sayısının gösterilmemesi suretiyle TCK’nın 52/3. maddesine aykırı hareket edilmesi,
2- Katılanın maddi bir zararının tespit edilmediği olayda, kişilik özellikleri olumlu değerlendirilerek, hükmedilen 1 yıl hapis cezaları adli para cezasına çevrilen ve dosya içeriğindeki delillere göre olumsuz bir kişiliği belirlenemeyen sabıkasız sanıklar hakkında, 6008 sayılı Kanunun 7. maddesiyle CMK’nın 231. maddesinin altıncı fıkrasına eklenen, “Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” düzenlemesi de nazara alınıp, sanıkların kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, yeniden suç işleyip işlemeyecekleri hususunda ulaşılacak kanaate göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin düzenlemenin uygulanıp uygulanmamasına karar verilmesi gerekirken, “Sanıkların dosya kapsamına göre yeniden suç işlemeyecekleri konusunda mahkememizde olumlu kanaat oluşmaması nedeniyle suç işleme eğilimlerinin olumsuz olarak değerlendirilmesi nedeniyle” şeklindeki soyut ibarelere dayalı olarak sanıklar hakkındaki hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmamasına karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup, sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 17.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ
Esas Numarası: 2014/17630
Karar Numarası: 2015/1672
“Kişisel verilerin kaydedilmesi suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanıkla katılanın ticari ilişki içerisinde bulundukları, bu kapsamda, sanığın, katılan lehine düzenlediği senette, katılan tarafından, senet metnin de yazan miktarın soluna “1” rakamı eklenmek suretiyle tahrifat yaptığını ileri sürerek, katılanla yaptığı yüz yüze konuşmaları gizlice kayıt altına alıp, bilahare CD ortamına aktardıktan sonra katılan hakkında suç duyurusunda bulunması şeklinde gerçekleşen eylemde,
Sanığın, katılanla yaptığı konuşma içeriğini kaydedip, bu kaydı içeren CD’yi, görülmekte olan dava dosyasına delil olarak verdiği olayda, kaydı üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına ilişkin hakkında bir iddia ileri sürülmeyen sanığın, resmi belgede sahtecilik iddiasını ispatlama amacını taşıyan eyleminde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket etmediği atılı suçun unsurlarının oluşmadığı anlaşılmakla, sanığın beraatine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılama sonunda, yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğu gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin, beraat hükmüne ilişkin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 02.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
ESKİŞEHİR AVUKAT CANSU ÖNÇLER UYANIK