Sigaradan kanser olan kişinin ölümü nedeniyle sigara şirketi sorumlu tutuldu
Mahkeme kararına konu olayda, 50 yıldan fazla süredir sigara içen bir kişi, önce akciğer hastalığına yakalanmış, yaklaşık 7 yıl sonra da akciğer kanseri ve koah nedeniyle hayatını kaybetmiştir.
Ölen kişinin mirasçıları, murisin kullandığı sigara şirketine karşı, sigara içeriğindeki nikotin ve benzeri maddeler nedeniyle murisin bağımlılıktan kurtulamadığını, sigara şirketinin bile bile piyasaya zararlı bir ürün sunarak riskleri tüketicilerden saklamaları ya da önemsizleştirmeleri nedeniyle sorumlu olduğunu, murisin koah hastalığının kaynağının sigara olması nedeniyle sigara şirketinin murisin vefatından sorumlu olduğu iddiasıyla manevi tazminat davası açmıştır.
Açılan davada son olarak Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi, sigara şirketinin murisin ölümünde kusurlu olduğunu, murisin sigara kullanmaya devam etmesinin sigara şirketinin kusurlu eylemi ile zarar arasındaki illiyet bağını ortadan kaldıracak derece olmadığından bahisle mirasçılara manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Yargılama süreci ve BAM kararı aşağıdadır.
İlk Derece Mahkemesi Yargılaması;
“TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; müvekkilinin babası A….Y…..’in 08.02.2017 tarihinde koah hastalığı nedeniyle vefat ettiğini, bu hastalığın oluşumunda sigaranın etken olduğunu, murisin 50 yıldan fazla süredir sigara bağımlısı olup bırakamadığını, hukuk düzeninin sigara satışına izin vermesine rağmen içerisinde uyuşturucu barındırdığını, murisin sigara içmeye başladığında 18 yaşından küçüklere satışının serbest olup zararlarının tüketicilerden gizlendiğini, sigara kullanımının özendirildiğini, sigara paketleri üzerindeki uyarının içindeki tek sigaranın içindeki zararları belirtip tüm sigara paketini kapsamadığından tütün üreticileri (bu dava için ……), T…. ve ……… bu bilgilendirme için gerekli özeni göstermediğini, uyarıların sigara bağımlılığının oluşmasından sonra yapıldığını, alınan bir kısım önlemlerin etkili olmadığını, murisin bağımlı kişilik yapısı nedeniyle bağımlılıktan kurtulamadığını, ..… marka sigaraların ..… şirketince üretildiğini, davalı …….. San.ve A.Ş’nin halefi olan ….. kurumu tarafından ithal edilerek satışının yapıldığını, murisin 50 yıldan fazla süre ..… şirketince üretilen …. marka sigarayı tüketerek sigara içeriğindeki nikotin ve benzeri maddeler nedeniyle bağımlılıktan kurtulamadığını, davalıların bile bile piyasaya zararlı bir ürün sunarak riskleri tüketicilerden saklamaları ya da önemsizleştirmeleri nedeniyle sorumlu olduklarını, murisin koah hastalığının kaynağının sigara olması nedeniyle davalıların murisin vefatından sorumlu olduğunu, ayrıca davalılardan …… ve ..…’nın Anayasa’nın 5 ve 56.maddelerine uygun davranmadığını, murisinin vefatı nedeniyle ızdırap çektiğini ileri sürerek, müvekkilinin uğradığı manevi zararın müvekkilinin babasının sigara kullandığı 50 yıldan fazla süre için ……’ndan müteselsilen; 1984-1994 yılları arası için davalı ……. San.ve A.Ş’den; 1994 yılından murisin vefatına kadar olan dönem için …… A.Ş’den; 2002 yılından murisin vefatına kadar olan dönem için ……’den müteselsilen olmak üzere toplam 1.000.000,00-TL manevi tazminatın tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı …… A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; mahkemenin görevli olmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını, tarafına husumet yöneltilemeyeceğini, benzer konuda daha önce açılan davaların mahkemelerce reddedildiğini, davalının tütün ürünlerinin üretimi ve satışı ile ilgili mevzuata uyduğunu, kendisine kusur atfedilemeyeceğini, sigaranın bağımlılığa yol açsa bile bırakmak konusunda iradenin kullanıcıda olduğunu beyanla davanın reddini talep etmiştir.
Davalı ……… San. ve Tic. A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle, tarafına husumet yöneltilemeyeceğini, …… külli halefinin …… olduğunu, mahkemenin görevli olmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde 07/02/2023 tarihli kararla; “(…) Sigaranın, tütün bitkisinin kurutulmuş yapraklarından üretilen, bırakılması genelde özel tedavi gerektiren, fizyolojik ve psikolojik bağımlılık yapan dumanlı bir mamul, bağımlılık yapan bir madde olduğu ve bırakmak için tıbbi destek ve tedaviye gereksinim duyulabileceği tıp otoritelerince kabul edilen bir gerçektir. Malum olduğu üzere sigaranın insan sağlığına büyük oranda etki ettiği ve hatta tıp otoritelerince yapılan araştırma inceleme neticesinde insan vücudunda ve özellikle torax bölgesinde akciğer kanseri, gırtlak kanseri gibi ölümcül hastalıklara sebebiyet verdiği ve de dünya literatüründe bu hastalıkların en öldürücü ve en ön sırada olduğu da tespit edilmiştir. Ancak gerek ülkemizde ve gerekse dünya aleminde bu insan sağlığını bitiren sigara ile etkin mücadele etme teşebbüsünde bulunulmamıştır. Sadece sigara paketlerinin üstüne birtakım resimler konularak caydırıcılık etkisi yaratılmaya çalışılmıştır. Dolayısıyla bu ufak çaplı bir müdahale dahi sigara içimini bir türlü engelleyememiştir. Bu da devletlerin, halk sağlığını ön plana alarak bu gibi insan sağlığına olumsuz etkileri olan maddelerin kullanımına sınırlama getirmesi asli görevidir. Örneğin, ülkemizde uyuşturucu ile mücadele yasası çıkarılmış olup ve buna ilişkin olarak da etkin tedbirler ve mücadele yolları sağlanmıştır. Sigarada aynı şekilde insan sağlığına zararlı, büyük oranda keyif verici, bağımlılık yaratıcı bir madde olması nedeniyle etkin yöntemlerle sigara kullanımı kontrol altına alınması gerekmektedir. Bu keyfiyeti tümüyle kullanıcıya mal etmek hak, hukuk ve nefaset kurallarına aykırı olacaktır. Devlet gerekli tedbirleri almak zorundadır. Dolayısıyla sigara üreticileri de 1. dereceden sorumludur. Somut olayda 1950 doğumlu mütevefanın, dosya kapsamındaki resimlerinden çok genç yaşlarda sigara kullanmaya başladığı, dosyadaki kayıtlardan 2010 yılında akciğer hastalığının ortaya çıktığı ve 2017 yılında da akciğer kanseri ve Koah nedeniyle vefat ettiği, İstanbul Adli Tıp Kurumu raporuna göre de, mütevefanın vefatına neden olan akciğer kanseri ve koah hastalıklarının sigara kullanımına bağlı olarak ortaya çıktığı görüşü mütalaa edilmiştir. Sigaranın bunca olumsuz etkilerine rağmen, sigara firmalarınca üretilen ve satışa sunulan sigaraların birleşenlerinin hangi maddelerden oluştuğu, bunların insan sağlığına etkileri konusunda sigara firmalarınca toplum bilgilendirilmemiş, aydınlatılmamış ve bu gerekçelerle ABD’de açılan davalarda, sigara üretici/satıcı firmalar sorumlu tutulmuştur. Dünya geneli ortaya çıkan bu sonunun temel kaynağı insan sağlığıdır. Ülkemizde son dönemlerde sigaranın kullanımına yönelik çeşitli kısıtlayıcı tedbirler alınmış ise de mütevefada sigara kullanımına başladığı dönemde, sınırlayıcı ve kısıtlayıcı tedbirin olmadığı gibi üreticiler tarafından kullanıcıların yeteri kadar aydınlatılmadığı, bilgilendirilmediği, bağımlılık yaratıldıktan sonra müteveffanın da sigaraya kullanmaya isteyerek başladığı ve kullanmaya devam ettiği savunmasına dayanmanın iyiniyet kuralına aykırı olduğu ve burada asli kusurlunun üretici ve satıcı firmalar olduğu kabul edilerek…” gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.“
İstinaf Yargılaması;
ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2024/70
KARAR NO:2024/2942
“…Dava, davacının babasının davalılardan … A.Ş. tarafından üretilip satışı yapılan ve diğer davalı yanca da Türkiye’ye ithali sağlanan …… marka sigarayı uzun yıllar kullandığı ve sigarada mevcut zehirli maddelerin etkisiyle babasının akciğer rahatsızlığına yakalandığı ve hastalık neticesinde vefat ettiği iddiasıyla uğranılan manevi zararın tazmini talebine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karar, taraflarca istinaf edilmiştir.
…Diğer yandan davacı, babası müteveffanın 50 yıldan fazla süre …….. marka sigarayı kullandığını, sigara yapımında kullanılan tütün bitkisinde ve işlenmiş halinde bulunan zararlı maddelerin etkisiyle babasında bağımlılık geliştiğini, geçen süreçte sigara kaynaklı Koah hastalığına yakalanan müteveffanın 08/02/2017 tarihinde vefat ettiğini beyanla manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Eldeki uyuşmazlığın halli açısından davacının babasının …… marka sigarayı kullanıp kullanmadığı, sigaranın bağımlılık yapıcı etkisi bulunup bulunmadığı, sigara maddesindeki zararlı maddeler ile ölüm arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı ve en nihayetinde ölenin sigara bağımlılığında ve ölümünde davalı üreticinin kusuru bulunup bulunmadığı hususlarının belirlenmesi gerekmektedir.
Bu minvalde yapılan incelemede;
A) Davacının babasının ……… marka sigarayı kullanıp kullanmadığı:
Dosyaya sunulan fotoğraflardan ve dinlenen tanık beyanlarından davacının babasının uzun yıllar ……… marka sigara kullandığı anlaşılmaktadır.
B) Sigaranın bağımlılık yapıcı etkisi bulunup bulunmadığı;
6100 sayılı HMK’nın 293 üncü maddesi “Taraflar, dava konusu olayla ilgili olarak, uzmanından bilimsel mütalaa alabilirler. Sadece bu nedenle ayrıca süre istenemez.” hükmünü haizdir.
Davacı vekilince 14/03/2018 tarihinde dilekçe ekinde sunulan ve ……. hazırlanmış 14/03/2018 tarihli Y-070/2018 sayılı uzman görüşünde; “T.C Devleti, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi (TKÇŞ) imzalamış ve Resmi Gazete’de yayımlamıştır. Burada açık olarak sigaranın zararlarını, bunun bağımlılık sonucu olduğu, bağımlılığın da bir hastalık olduğunu kabul etmiştir: Bilimsel kanıtların, tütün tüketiminin ve tütün dumanına maruz kalmanın ölüme, hastalıklara ve sakatlıklara neden olduğunu ve sigara ve diğer tütün mamullerine maruz kalma ile tütüne bağlı hastalıkların ortaya çıkması arasında belli bir zaman aralığı olduğunu kesin olarak gösterdiğini kabul ederek,
Yüksek düzeyde işlenmiş olan sigara ve tütün içeren diğer bazı ürünlerin bağımlılığa ve bu bağımlılığın devam etmesine yol açtığını ve bunların içerdikleri bileşiklerin çoğunun ve oluşturdukları dumanın, farmakolojik olarak aktif, toksik, mutajenik ve kanserojen olduğu, ayrıca tütün bağımlılığının belli başlı uluslararası hastalık sınıflandırmalarında ayrı bir hastalık olarak sınıflandırıldığını kabul ederek,
Tütün ürünlerinin kullanımının özendirilmesine yönelik her türlü reklam, tanıtım ve sponsorlukla ilgili ciddi kaygılar duyarak,
Tütün endüstrisinin, tütün kontrolündeki çabaları bozma ve yıpratma girişimlerine karşı tetikte olunması gerektiğini ve tütün endüstrisinin tütün kontrolü çabalarında olumsuz etkilere neden olabilecek faaliyetlerinden haberdar olunması gerektiğini kabul ederek,
Herkesin ulaşılabilir en yüksek fiziksel ve ruhsal sağlık standartlarında yaşama hakkını belirten, 16 Aralık 1966 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca kabul edilen. Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin 12. maddesine atıfta bulunarak,
Ulaşılabilir en yüksek sağlık standartlarında yaşamanın, ırk, din, siyasi görüş, ekonomik ve sosyal durumu ne olursa olsun her insanın temel haklarından biri olduğunu belirten Dünya Sağlık Örgütü Anayasasının önsözüne ayrıca atıfta bulunarak ve bilimsel kanıtların tütün dumanına maruz kalmanın ölüm, hastalık ve sakatlıklara neden olduğunun kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanıtladığını kabul ederek imzalamıştır.
TKÇS’nin imzalanmasını takiben dönemin Başbakanı imzasıyla, 7 Ekim 2006-26312 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Ulusal Tütün Kontrol Programı’nda ‘tütün kullanımı, çok yaygın bir bağımlılık çeşidi olmasının yanı sıra, tütün ve dumanında bulunan maddelerin insan sağlığı üzerine yaptığı olumsuz etkiler nedeniyle dünyanın ve ülkemizin en önemli ve önlenebilir halk sağlığı sorunlarından biridir. Sigara kullanımı pek çok öldürücü hastalığın meydana gelmesine yol açmaktadır’ denmiştir.
3 Ocak 2008 tarihinde yayımlanan ve 7/11/1996 tarihli ve 4207 sayılı Resmi Gazeteyle de Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunun adı “Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun” şeklinde değiştirilmiştir. 4207 sayılı Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir: “Madde 1 -(1) Bu Kanunun amacı; kişileri ve gelecek nesilleri tütün ürünlerinin zararlarından, bunların alışkanlıklarını özendirici reklam, tanıtım ve teşvik kampanyalarından koruyucu tertip ve tedbirleri almak ve herkesin temiz hava soluyabilmesinin sağlanması yönünde düzenlemeler yapmaktır.”
Sigara dumanında, tütün yaprağının yanması sonucu oluşan 7000 civarında kimyasal madde bulunmaktadır. Bunların en az 70 adedinin kanserojen (kansere neden olan) olduğu bilinmektedir. 1985 yılında The International Agency for Research on Cancer (Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı, IARC) sigara dumanını insan için birinci grup karsinojen (1.) olarak kabul etmiştir. Dumandaki maddeler farmakolojik olarak aktif, mutajenik veya toksiktir (1,5-7)
Buna rağmen sigaranın sürekli kullanılmak istenmesinin en büyük sebebi tütünün içerdiği ve bağımlılıktan sorumlu nikotin maddesidir. Bilimsel çalışmalar nikotinin en güçlü bağımlılık yapıcı maddelerden biri olduğunu göstermektedir. Tütün (sigara ve nikotin içeren tüm ürünler) bağımlılığında, diğer bağımlılık yapıcı maddelerle olduğu gibi maddenin istenmediği halde zorunlu kullanımı ve kullanım kontrolünün kaybı söz konusudur. Madde bağımlılığı denemekle başlar ve kullanım sıklığı artar ve bağımlılık gelişir. Bağımlılık gelişince kişi sigaranın kullanımından kendini alamaz ve kötü etkilerini bilse de kullanmaya devam etmek zorunda kalır. Bu durum iradeden bağımsız olarak gerçekleşir, kişi kendini ‘iradeli’ olarak tanımlasa da bağımlılık bu iradenin kullanılmasını engeller. Bağımlılığın bizatihi kendisi kronik bir hastalıktır ve DSÖ MPOWER Raporunda belirtildiği gibi: ‘Bütün salgın hastalıklarda bir bulaşma yolu vardır ve hastalık ve ölümlerin yayılmasına yol açan bir de aracı vardır. Tütün salgını konusunda bu araç bir virüs, bakteri veya bir başka mikroorganizma değildir -bu araç tütün endüstrisi ve çalışma stratejisidir’. Tütün endüstrisinin sigaranın zararları hakkında tüketiciye karşı dürüst olmaması ve reklam, promosyon, sponsorluğa ilave olarak sigara paketinin bizzat kendisinin reklam panosu olarak kullanılması ile ilk sigara denemesi bile kişinin kendi iradesiyle karar verdiği bir tercih olmaktan çıkar. Ne yazık ki sigarayı ilk kez deneyenlerin % 30 ila 50 ‘si bağımlı olur. Sigara bağımlılığı oldukça zor tedavi edilen kronik bir hastalıktır, sigara bırakma başarısı oranları çok yüksek değildir ve çoğunlukla kişinin tekrar sigaraya başlamaktan kendini alamadığı nükslerle (alevlenmelerle) seyreder.
Bağımlılık beyinde değişikliklere neden olur (nikotin nucleus accumbens adı verilen beyin bölgesinden dopamin adlı ödül alma hissi oluşturan bir maddenin salınımına yol açar, kişi bu maddenin salımınmın sürekli olmasını istemeye başlar). Sigara bırakıldığında ise aynı madde bağımlılığında görüldüğü gibi nikotin yoksunluk belirtileri (sigara içmek için aşırı istek, kendini kötü hissetme, uyku bozukluğu, başağrısı, ağızda dilde-yaralar, çabuk duygusal tetiklenme, düşünme ve dikkatini toplama güçlüğü ve çok sayıda diğer belirtiler gibi). Hem sigara bağımlılığın kendisi ve hem de bırakıldığında ortaya çıkan bu bulgular nedeniyle kişinin maddeyi (sigara) bırakması çok güçleşir.
Tütün endüstrisi ayrıca kişileri sigaraya alıştırmak ve bırakmak isteyenleri caydırmak ve sigara pazarını elde tutmak için tütün dışında, sigara ve diğer tütün ürünlerine, işlemenin her basamağında katılabilecek, şekerler, aromalar, içmeyi kolaylaştırıcı katkı maddeleri ekler. Bu maddeler cezbedici, hastalık bulgularını maskeleyici, çevresel tütün dumanını kamufle edici katkı maddelerdir ve nikotin üzerinde de etkili olup bağımlılığı arttırmakta ve sigaranın bırakılmasını zorlaştırmaktadırlar. Tütün endüstrisinin kendi belgelerinde tütün ürünlerinin içinde 100’den fazlasında belli farmakolojik etkiler olan, 599 katkı maddesi olduğu belirtilmiştir. Ülkemizde faaliyet gösteren bir sigara firması kendi internet sayfasında ürünlerinde 120 çeşit katkı maddesi bulunduğunu açıklamaktadır.
Sigara yutak, gırtlak, yemek borusu, soluk borusu ve akciğer, mide, karaciğer, pankreas , böbrek ve idrar yolu, rahim ağzı, mesane ve barsak kanserlerine neden olur. İnme, körlük, katarakt, diş hastalıkları, damar sertleşmesi, kalp damar hastalıkları, solunum yolu enfeksiyonları, KOAH (kronik tıkayıcı akciğer hastalığı), astım, tüberküloz, üreme sağlığında bozukluklar gibi vücudun sağlığını bütünüyle bozan hastalıklara neden olur. KOAH’ın temel sebebi sigara (ve diğer tütün ihtiva eden ürünler) içmektir.
Endüstrinin bütün dünyada kullandığı ortak yöntemlerin başında bilimsel buluşların doğru olmadığını iddia etmek, kanıtların yetersizliğini ileri sürmek, aksini vurgulayan veriler yaratmak gelmektedir. İstedikleri politikaların oluşturulması için; politik partilere mali katkı sağlamak, lobi grupları tutmak, benzer endüstri kollarından destek grupları oluşturmak sıkça kullandıkları, yöntemlerdendir. Yasaların oluşması sırasında metni zayıflatmak ve devlet görevlileri ile etik olmayan ilişkilere girmek kanıtlanmış yöntemleri arasındadır. Tütün endüstrisi altmış yılı aşkın süredir öldürdüğü bilinen bağımlılık yapıcı bir ürünü, yasaları çiğnemeyi göze alarak pazarlama teknikleri ile satmaktadır. Dünyada üreticinin önerdiği gibi kullanıldığında müşterisini öldüren tek yasal ürünün ticaretini sürdürmek kolay değildir. Endüstri temsilcileri sadece tütün işi yapmayıp, otomotiv, gıda ve fınans gibi önemli iş dallarında roller almakta, çeşitli ülkelerin yönetimleri ile kuvvetli ilişkiler kurmaktadır. Bu şekilde öldürücü ürün satıcıları değil saygın iş adamları olarak algılanmakta ve ürünün yasallığını sürdürebilmektedir. Çeşitli sosyal sorumluluk projelerine katkıları ile de kurumsal kimliklerini ve dolayısıyla ürünlerini “normalize” etmektedirler.
Tütün Endüstrisi reklamlarında oynamış olan David Goerlitz görüştüğü (…..) yöneticiye, şaşkınlık içinde “hiçbiriniz sigara içmiyor musunuz?” diye sorunca-yönetici başını iki yana sallamış ve “dalga mı geçiyorsun? Bu hakkı fakirler, gençler, siyahlar ve aptallar için saklı tutuyoruz” yanıtını vermiştir. 1994 yılında Tütün Endüstrisi yetkilileri nikotinin bağımlılık yapmadığına dair yemin etmişler, bu bilimsel gerçeği inkar edip kamuoyuna yalan söylemeye çekinmemişlerdir. Tütün Endüstrisinin tarihi yalanlarda doludur. “‘Düşük katranlı” ve “light (hafif)” sigara içenler, aslında normal sigaralarla aynı miktarda katran ve nikotin solumuş olmaktadırlar. ABD’de Federal Mahkeme 2017 yılında …., ….., ……. ve …… firmalarının insanları sigaranın zararları ve bağımlılık yapıcı yönleri hakkında bilerek ve isteyerek yanılttığı yönünde karar vermiştir. Mahkeme, gazete ve televizyonlarda hangi konularda halkı kandırdıklarına dair detaylı bildirimler içeren yayınlar yapılması ve masraflarını da firmaların karşılamasına hükmetmiştir. Aşağıda sigara içmenin ve nikotinin bağımlılık yapıcı özelliği ile ilgili tütün endüstrisinin yapmak yükümlü olduğu bilgilendirmelerden birkaçı şöyledir:
1. Sigara içmek yüksek derecede bağımlılık yapar. Tütün içindeki nikotin buna sebep olan maddedir.
2. Sigara şirketleri, nikotin tüketimini ve nikotin alımını en üst seviyeye çıkarmak için sigara kağıdını seçmek, sigaranın tadını daha az sert hale getirmek için amonyak eklemek ve tütün karışımının fiziksel ve kimyasal yapısını değiştirmek gibi çeşitli şekillerde nikotinin etkisini kontrol etmektedir.
3. Sigara içildiğinde nikotin aslında beyni değiştirir bu yüzden bırakmak çok zordur.” şeklinde ifade edilmiştir.
Dünya Sağlık Örgütünce yayımlanan MPOWER, 2008 Küresel Tütün Salgını Raporu’nda (https://www.who.int/publications/i/item/9789241596282), sigaralar ve diğer içilen tütün ürünlerinin, sigara içenlerin içine çektikten hemen sonra bağımlılık yapan uyuşturucu nikotini beyne hızla ilettiği, bunun bir şırınga ile damar içine yapılan enjeksiyon kadar etkili olduğu, tütün endüstrisinin dahi sigaralardan ‘nikotin iletim cihazı’ olarak bahsettiği, içilen tütünün etkileri sadece birkaç dakika sürdüğü için, sigara içenlerin sigara içmeye devam etmedikleri takdirde yoksunluk belirtileri yaşadıkları belirtilmiştir (sayfa 14). Raporda ayrıca, ergenlik çağında tütün endüstrisi tarafından agresif bir şekilde desteklenen ve son derece bağımlılık yapan bu ürünü denemesinin kolaylıkla ömür boyu süren bir bağımlılığa yol açabileceği, çocukların ilk kez sigara içmeyi ne kadar küçük yaşta denerlerse, düzenli sigara içicisi olma olasılıklarının o kadar yüksek, bırakma olasılıklarının ise o kadar düşük olacağı (sayfa 21), çoğu tütün kullanıcısının bırakmak istediğini ve fakat son derece bağımlılık yaratan bir maddeye olan bağımlılıkları nedeniyle bunu başaramayacakları (sayfa 14) vurgulanmıştır.
Tütün endüstrisine karşı en kapsamlı yargı denetiminin gerçekleştirildiği Amerika Birleşik Devletlerinde Yüksek mahkeme tarafından verilen ……. davasına ait gerekçeli kararda da, sigaranın ve nikotin maddesinin bağımlılık yapıcı etkisi ayrıntılı olarak irdelenmiş, ……… davasında ise …….. şirketinin (eldeki davanın davalısı değildir) Aralık 1999’da internet sitesinde ilk kez bir açıklama yaparak, sigara içmenin sigara içenlerde akciğer kanseri, kalp hastalığı, amfizem ve diğer ciddi hastalıklara neden olduğu konusunda ezici bir tıbbi ve bilimsel fikir birliği olduğu, sigara içenlerin akciğer kanseri gibi ciddi hastalıklara yakalanma olasılığının sigara içmeyenlere göre çok daha fazla olduğu, güvenli sigara diye bir şey olmadığını kabul ettiği gibi, açıklamada ayrıca sigara içmenin bağımlılık yarattığının da kabul edildiği ifade edilmiştir.
Sigara üreticilerine karşı Amerika Birleşik Devletlerinde açılan çok sayıdaki davanın gerekçeli kararında da aynı tespitler yapılmıştır.
Öte yandan, 1998 yılında, Amerika Birleşik Devletlerinde, ….. ve diğer sigara üreticisi şirket ile 46 devlet temsilcisi arasında yapılan Ana Uzlaşma Anlaşmasına göre, her ne kadar sigara üreticisi şirketler sorumluluk ve kusurlu davranış iddialarını reddetmiş iseler de, üretici şirketler sigara kullanımını azaltıcı faaliyetlerde bulunmayı ve sigaradan kaynaklı hastalıklarda kullanılmak üzere tazminatlar ödemeyi kabul etmişlerdir.
Elbetteki Amerika Yüksek Mahkemesinde görülüp çözümlenen davalardaki tespit ve değerlendirmeler Türk Hukuku açısından bağlayıcı değil ise de; insan sağlığı ile yakından alakalı iddiaların çözümlenmesi gereken eldeki davada subjektif nitelik taşımayan ve bilimsel ölçütler ve deliller ışığında uluslararası hukukta ispatlanmış vakıaların görmezden gelinmesi ya da eldeki davada davacılardan yeniden ispatının beklenmesi adalet ve hakkaniyet ilkesi ile bağdaşmayacaktır. Başka ülke mahkemelerince verilen kararlarda, yerel hukukun uygulanmasına ilişkin, subjektif ya da sadece davanın tarafları arasında geçerli ispat konusu vakıalar Türk hukuku açısından dikkate alınamaz ise de, tıbbın ve bilimin objektif kuralları ile saptanıp varlığı ispatlanan vakıaların Türk yargı uygulamasında görmezden gelinmesi mümkün olmadığı gibi, aklın, bilimin ve mantığın da gereğidir. Aksi halin kabulü, matematiğin her teoreminin her defasında yeniden ispatını iddiacıdan beklemek kadar lüzumsuz olacaktır. Eldeki davanın konusu itibariyle söylemek gerekirse, sigara ya bağımlılık yapıcıdır ya da değildir. Bilimin ve tıbbın ülkesel değil evrensel olduğu gözetildiğinde, dünyanın bir yerinde bilimin ve tıbbın objektif ölçütleri ile yapılan araştırmalar sonrasında sigaranın bağımlılık yaptığının belirlenmesine ve bu belirlemenin Dünya Sağlık Örgütü gibi küresel en üst sağlık örgütünce de kabul edilmesine rağmen bir başka yerde bu yönde yeniden tıbbın ve bilimin yeni araştırmalar yapmasını istemek bilimin ve tıbbın evrenselliği, objektifliği ve genel geçerliğini inkar ile eş bir anlayış olacaktır.
Davalı yanca da, yukarıda ifade edilen uzman görüşü ve uluslararası bilimsel kabullerin aksine sigaranın bağımlılık yapıcı olmadığını ispat edecek bilimsel ve tıbbi bir açıklama/delil getirilememiştir.
Hal böyle olunca, HMK’nın herkesçe bilinen vakıaların çekişmeli sayılmayacağı yönündeki madde 187/2 hükmü de gözetilerek, eldeki dava açısından da sigaranın özellikle erken yaşlarda kullanılmaya başlandığı durumlarda bağımlılık yapıcı etkisi olduğunun kabulü gerekmiştir.
C) Sigaradaki zararlı maddeler ile davacının babasının ölümü arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı:
Eldeki davada davacı iddiası dikkate alındığında, davacının, babasının tipik olarak nikotin içeren sigaralara bağımlılığı ve bu bağımlılığın ölüme yol açan hastalık ile illiyet bağı belirlenmelidir.
Davacının babasının muzdarip olduğu hastalıklar nedeniyle gördüğü tedavilerine ilişkin tüm tıbbi evrakının temini sonrasında temin edilen Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu’nun 30/06/2021 tarih ve 3587 sayılı ihtisas kurulu mütalaasında, “(…) Kişinin ölümünün; kronik obstrüktif akciğer hastalığı ve gelişen komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğu,
4-Adli dosyada kayıtlı bilgilerde; ……Üniversite Hastanesi’nin 10.6.2010 yatış 22.6.2010 çıkış tarihli Göğüs Hastalıkları Kliniğine ait epikriz raporunda; kişide nefes darlığı şikayetlerinin olduğu, öz geçmişinde; hipertansiyon hastalığı ve 90 paket yıl sigara içme öyküsü olduğu, aktif içici hasta olduğu, 10 yıldır da var olan nefes darlığı şikayetinin artması üzerine hastaneye müracaat etmiş olduğu, solunum fonksiyon testinde obstruksiyonun olması, bronkospazmının olması ve hipoksisinin olması nedeni ile kliniğe” kronik obstrüktif akciğer hastalığı, esansiyel (primer) hipertansiyon, uyku bozuklukları, gastrit, toksik olmayan guatr, benign prostat hiperplazisi, solunum yetmezliği, astım” tanıları ile yatırıldığı, soy geçmişinde de halasının kronik obstrüktif akciğer hastalığı hastası olduğu” kayıtlı olduğu,
Kişinin ölümüne neden olan kronik obstrüktif akciğer hastalığının oluşumunda; hava kirliliği olan bölgede çalışma veya yaşama, kronik bronşit (kronik uzun süreli akciğer enfeksiyonu), genetik faktör ve benzeri çok sayıda risk faktörü bulunmakla birlikte en önemli risk faktörünü uzun süre sigara kullanımı olduğu tıbben bilindiği cihetle;
Kişinin ölümüne neden olan “kronik obstrüktif akciğer hastalığı”nın sigara kullanımına bağlı meydana gelmiş olduğunun kabulü gerektiği” oy birliği ile mütalaa olunmuştur.
Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu’nun ayrıntılı ve gerekçeli raporu ışığında, sigaradaki zararlı maddeler ile davacının babasının ölümüne neden olan hastalık arasında illiyet bağı bulunduğu, davacının babasının sigara bağımlılığının söz konusu ölüme sebep olduğu kanıtlanmıştır.
D) Ölenin sigara bağımlılığında ve ölümünde davalı üreticinin kusuru bulunup bulunmadığı:
Davacının babasının, 50 yıldan uzun bir süre sigara kullandığı tanık beyanları ve dosyadaki delillerden sabittir. Ölümün 08/02/2017 tarihinde gerçekleştiği ve ölümüne kadar sigara kullanımına devam ettiği tüm dosya kapsamı ile sabit ve tüketici işlemi niteliğinde sözleşme ilişkisi kurulduğu açık olup, eldeki davanın 6502 sayılı TKHK hükümleri ışığında çözümlenmesi gerekmektedir.
6502 Sayılı Kanun’un 8. maddesine göre; “Ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır.”
“Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, internet portalında ya da reklam ve ilanlarında yer alan özelliklerinden bir veya birden fazlasını taşımayan; satıcı tarafından bildirilen veya teknik düzenlemesinde tespit edilen niteliğe aykırı olan; muadili olan malların kullanım amacını karşılamayan, tüketicinin makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar da ayıplı olarak kabul edilir.”
6502 Sayılı Kanun’un 9. maddesine göre; “Satıcı, malı satış sözleşmesine uygun olarak tüketiciye teslim etmekle yükümlüdür.”
6502 Sayılı Kanun’un 11. maddesine göre, “(…) Tüketici (…) seçimlik haklarından biri ile birlikte 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca tazminat da talep edebilir.”
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesinde ise, “Hakim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.
Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.”düzenlemesi bulunmaktadır.
Her şeyden önce ifade etmek gerekir ki; 6502 sayılı Yasa’da “Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere tüketiciye sunulmuş olan mal ya da bu malların hammaddelerini yahut ara mallarını üretenler ile mal üzerine markasını, unvanını veya herhangi bir ayırt edici işaretini koyarak kendisini üretici olarak gösteren gerçek veya tüzel kişi” olarak tanımlanan üretici, insan sağlığı açısından asgari güvenlik koşullarını sağlayan güvenli ürünler üretmekle yükümlü kişidir.
Dava tarihinde yürürlükte olan 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun’a göre de güvenli ürün, kullanım süresi içinde, normal kullanım koşullarında risk taşımayan veya kabul edilebilir ölçülerde risk taşıyan ve temel gerekler bakımından azami ölçüde koruma sağlayan ürün olarak tarif edilmiş, temel gereklerin ise ürünün; insan sağlığı, can ve mal güvenliği, (…) çevre ve tüketicinin korunması açısından sahip olması gereken asgari güvenlik koşulları olduğu belirtilmiştir (madde 3). 4703 sayılı Kanun’a göre üretici, piyasaya sadece güvenli ürünleri arz etmek zorundadır (madde 5). Aynı maddede teknik düzenlemelere uygun ürünlerin güvenli olduğu kabul edilmiş ise de madde gerekçesinde bir ürünün teknik düzenlemesi var ise, teknik düzenlemesine uygun ürünlerin, aksi ispatlanana kadar, güvenli olduğu kabul edilmekle söz konusu karinenin aksi ispatlanabilir bir karine olduğu yasa koyucu tarafından açıkça belirtilmiştir.
2001/95/EC sayılı AB Genel Ürün Güvenliği Direktifinde de üreticiler, piyasaya yalnızca güvenli ürünler sunmakla yükümlü tutulmuş, güvenli ürün, “normal veya makul ölçüde öngörülebilir kullanım koşulları altında, süre ve varsa hizmete alma, kurulum ve bakım gereksinimleri dahil olmak üzere herhangi bir risk oluşturmayan veya yalnızca ürünün kullanımıyla uyumlu, kabul edilebilir ve kişilerin güvenliği ve sağlığı için yüksek düzeyde koruma ile tutarlı olan, (…) minimum riskleri taşıyan herhangi bir ürün”olarak tanımlanmıştır.
85/374/EEC sayılı 25 Temmuz 1985 tarihli Avrupa Ürün Sorumluluğu Direktifi ile de üretici, ürünündeki bir kusurdan kaynaklanan zarardan sorumlu tutulmuştur.
Öte yandan, Genel Ürün Güvenliği Direktifi 5. maddesinde üreticinin, tüketicilerin ürünün yarattığı risklere karşı önlem almalarını sağlayacak ilgili bilgileri sağlaması ve üreticinin tüketicileri bu ürünlerin oluşturabileceği riskler hakkında bilgilendirmesi gerektiği de ifade edilmiştir. Genel Ürün Güvenliği Direktifinin 17. maddesine göre de, 85/374/EEC sayılı Direktifin hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiştir.
85/374/EEC sayılı Direktifin 7. maddesi hükmü ile üreticinin, (a) Ürünü dolaşıma sokmadığını; veya (b) Koşullar göz önünde bulundurulduğunda, hasara neden olan kusurun, ürünün kendisi tarafından dolaşıma sokulduğu sırada mevcut olmadığının veya bu kusurun daha sonra ortaya çıktığının muhtemel olduğunu; veya (c) Ürünün kendisi tarafından ekonomik amaçlı satış veya herhangi bir dağıtım biçimi için üretilmediğini veya işinin seyri sırasında kendisi tarafından üretilmediğini veya dağıtılmadığını; veya (d) Kusurun, ürünün kamu otoriteleri tarafından çıkarılan zorunlu düzenlemelere uymasından kaynaklandığını; veya (e) Ürünü dolaşıma soktuğu sırada bilimsel ve teknik bilginin durumunun, kusurun varlığının keşfedilmesini sağlayacak düzeyde olmadığını; veya (f) Bir bileşenin üreticisi olması durumunda, kusurun, bileşenin takıldığı ürünün tasarımından veya ürünün üreticisi tarafından verilen talimatlardan kaynaklandığını ispatlaması halinde sorumlu tutulmayacağı açıklanmıştır.
Direktife göre ayrıca, üreticinin sorumluluğu, tüm koşullar göz önüne alındığında, zararın hem üründeki bir kusurdan, hem de zarar gören kişinin kusurundan kaynaklanması halinde azaltılabilir veya kaldırılabilir (madde 8/2).
Öte yandan, Anayasamıza göre, herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir (Madde 17/1). Kişinin yaşam hakkı devredilmez ve vazgeçilmez haklarındandır.
Anayasamızın 90. maddesi uyarınca iç hukukumuzda Kanun hükmünde olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) yaşam hakkını düzenleyen 2. maddesi de “Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur. Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın infaz edilmesi dışında, hiç kimsenin yaşamına kasten son verilemez.” düzenlemesini içermektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de (AİHM) 2. maddenin, sözleşme’deki en temel hükümlerden biri olarak yer aldığını ve barış zamanında 15. madde uyarınca hiçbir istisnaya izin vermediğini, 3. madde ile birlikte, Avrupa Konseyi’ni oluşturan demokratik toplumların temel değerlerinden birini güvence altına aldığını (……….., 2011, § 174), bu nedenle, hükümlerinin katı bir şekilde yorumlanması gerektiğini (………1995, § 147) açıkça ifade etmiştir.
Bu noktada ve yukarıdaki açıklamalar ışığında ifade etmek gerekir ki, ölüme yol açabileceğini bilerek kusurlu bir ürünü kasıtlı olarak pazarlamak “son derece kınanması gereken” bir davranış olarak kabul edilmelidir. Bir ürünü güvenli olarak üretmesi açık yükümlülüğü olan üreticinin, üründeki kusurun varlığını bilmesine ya da bilmesi gerekmesine rağmen üretmesi ve satışa sunmasının kınanabilirliği ayrı bir husus olması bir yana, söz konusu kusurun insan yaşamı gibi, yeryüzünde insanın sahip olacağı en değerli varlığına/hakkına doğrudan bir tehdit oluşturduğunun bilinmesine veya bilinmesi gerekmesine rağmen üretilmeye devam edilmesi ve satılması çok daha şiddetle kınanması gereken bir davranış olmalıdır.
Yeri gelmişken, davalının dava sürecindeki ve istinaf dilekçesindeki davacının babasının iradi olarak sigarayı kullanmasının kendilerinin kusurluluğunu ortadan kaldıracağı yönündeki savunmasının değerlendirilmesi açısından, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları ışığında zarar görenin kusurunun sorumluluğa etkisine değinilmelidir.
Sorumluluk şartları gerçekleştiği takdirde, zarar veren, zarar görenin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi gidermek zorunda ise de, zararlı sonucun doğmasına zarar veren yanında zarar görenin kusuru veya bazı durum ve davranışları ya da umulmayan olaylar da katkıda bulunmuşsa tazminattan belirli bir indirim yapılması hakkaniyete daha uygun düşmektedir. Bu düşünce ile tazminattan indirim sebepleri 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda) ve diğer bazı özel kanunlarda düzenlenmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 52. maddesinin 1. fıkrası; “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.” hükmünü içermektedir. Buna göre zarar görenin rızası ve zarar görenin kendi kusuru tazminattan indirim sebebi olarak öngörülmüştür.
Zarar görenin kendi kusurunda, kişinin kendisine zarar veren bir hareket tarzı söz konusudur. Zarar görenin kendi kusuru, akıllıca iş gören, mantıklı bir kişinin, kendi yararı gereği zarara uğramamak için kaçınacağı veya kaçması gereken bir eylemi olarak nitelendirilmelidir.
Müterafik (ortak) kusur, makul bir kimsenin kendi yararına sakınmak zorunda olduğu düşüncesiz, dikkatsiz bir hareket tarzıdır. Müterafik (ortak) kusur kasdi olabileceği gibi, ihmal şeklinde de ortaya çıkabilir. Zarar görenin müterafik (ortak) kusuru tespit edilirken, aynen zarar verenin kusurunda olduğu gibi objektif kusur kriterlerine başvurulmalı, yani objektifleştirilmiş kusur kavramı esas alınmalıdır. Zarar görenin müterafik kusuru illiyet bağını kesecek yoğunlukta ise zarar veren sorumluluktan kurtulacak ve tazminat ödemeyecektir. Buna karşılık zarar görenin müterafik (ortak) kusuru bu yoğunlukta değilse ortak sebep olarak tazminattan indirim sebebi teşkil edecektir. Zira bu hâlde zarar görenin kusuru, diğer ortak sebepler arasında kısmi bir sebep olarak zararın doğmasına veya artmasına katkıda bulunmuştur.
Başka bir deyişle zarar görenin kusurunun illiyet bağını kesecek yoğunlukta olup olmadığı tespit edildikten sonra zarar görenin müterafik (ortak) kusuru belirlenerek sorumluluk paylaştırılıp tazminattan indirim yapılacaktır.
Bu açıklama muvacehesinde, davacının babasının davalı tarafından üretilen sigarayı satın alıp kullanmasının davalının eylemine etkisi yönüyle değerlendirilmesi ve ayrıca bir bütün olarak davalının kusurluluk durumunun anlaşılabilmesi açısından aşağıdaki tespitlere ihtiyaç vardır. Zira, davanın konusu ve kapsamı itibariyle iddia ve savunmaların geniş bir pencereden değerlendirilmesi, ulusal ve uluslar üstü kriterlerin esas alınması elzemdir.
Amerikan Yüksek Mahkemesinin tütün endüstrisine karşı açılan davalarda sorumluluk hususunu değerlendirirken kullandığı State Farm kriterlerinin konusu, kapsamı ve amacı gözetildiğinde, eldeki dava yönünden de kriter olarak değerlendirilmesinde maddi hukuk ve usul hukuku yönünden bir engel görülmemiştir. Söz konusu kriterlere göre, haksız eylemin kınanabilirlik derecesinin belirlenmesine rehberlik eden birkaç yardımcı faktör tanımlamıştır: (1) verilen zararın ekonomik değil fiziksel olup olmadığı; (2) haksız fiilin başkalarının sağlığına veya güvenliğine karşı kayıtsızlık veya pervasızca aldırmazlık gösterip göstermediği; (3) davranışın hedefinin mali açıdan savunmasız olup olmadığı; (4) davranışın tekrarlanan eylemleri içerip içermediği veya münferit bir olay olup olmadığı; ve (5) zararın kasıtlı kötü niyet, hile veya aldatma sonucu mu yoksa sadece bir kaza sonucu mu olduğu”.
Bu minvalde yapılan değerlendirmede, davacının babasının ölümünün davalı ……A.Ş.’nin ürettiği ve ayıplı olarak kabul edilebilecek ürünü tarafından meydana geldiği ve zararın fiziksel olduğu sonucuna ulaşmamak için bir neden yoktur. Davalının davranışı, Türkiye’de üretime başladığı tarihten itibaren davacının babasının sağlığına karşı kayıtsızlıkla uzunca bir süre boyunca tekrarlanmıştır. Nikotinin sigara içenleri zararlı davranışlarının rasyonalize edilmesine karşı oldukça savunmasız hale getiren bağımlılık yapan bir madde olduğu ve yukarıda (B) başlığı altında kabul edilen bağımlılık etkisi nedeniyle davacının babasının fiziksel ve psikolojik olarak ve sonunda ekonomik olarak savunmasız olduğu da açıktır.
Davalı, tehlikeli bir ürün olduğunu bilerek …….. sigarasını üretmeye devam etmiş, yukarıya alınan ……. uzman raporunda da belirtildiği üzere bağımlılığa ve hastalığa neden olan ürüne tatlandırıcı tarzında kimyasallar eklemek suretiyle ürünü içici açısından cazip bir hale getirmiştir. Hatta davalının daha az zararlı olduğunu reklamlayarak light sigaralar dahi ürettiği hatırda tutulduğunda, davalının eyleminin yani binlerce insanın bağımlılıkları nedeniyle öleceğini bilerek ayıplı bir ürünün pazarlanmasının, insan hayatı için tehlikenin kusurlu bir şekilde göz ardı edildiğinin kanıtıdır.
Kaldı ki, yukarıda yazılı düzenlemeler uyarınca da güvenli ürün üretmesi beklenen davalının da ürünün insan sağlığı açısından zararlı olmadığı yönünde bir savunması yoktur.
Yukarıda ifade edilen AB Genel Ürün Güvenliği Direktifi ile Avrupa Ürün Sorumluluğu Direktifinde ve 4703 sayılı Kanun’da belirtildiği şekilde ürünün zararlarına ilişkin tüketiciyi bilgilendirici işaret ve açıklamaların ürün paketleri üzerinde bulunduğu, davalının yürürlükteki teknik mevzuata uygun olarak üretim ve satış yaptığı, davacının babasının da tüm riskleri bilerek uzun yıllar sigara içmeye devam ettiği beyanla sorumsuzluk savunmasında bulunulmuş ise de; davalının davranışının, Türkiye’de üretime başladığı tarihten itibaren davacının babasının sağlığına karşı kayıtsızlıkla uzunca bir süre boyunca tekrarlandığı, nikotinin sigara içenleri zararlı davranışlarının rasyonalize edilmesine karşı oldukça savunmasız hale getiren bağımlılık yapan bir madde olduğu ve bağımlılık etkisi nedeniyle davacının babasının fiziksel ve psikolojik olarak savunmasız olduğu, tehlikeli olduğunu bildiği ürünü cazip tatlar ve yumuşak içimler gibi yollarla kusurlu ürününü binlerce insanın bağımlılıkları nedeniyle öleceğini bilerek pazarlanması ve insan hayatı için tehlikenin kusurlu bir şekilde göz ardı edildiği gözetildiğinde, davacının babasının sigara içmeye devam etmek konusundaki seçiminin davalının eyleminin kınanabilirlik derecesini ortadan kaldırmayacağı açıktır.
Diğer bir deyişle, sigara endüstrisinin ve özelde eldeki davanın davalısı ……A.Ş.’nin ürettiği ürünün kusur derecesi ile bu kusur dolayısıyla tehdit altında bulunan insanların sayısı ve bu insanların hayatlarının risk altında olmasının davalıya sağladığı ayrıca bir ispata gerek olmayacak kadar açık ekonomik avantajın/kârlılığının boyutları dikkate alındığında; davacının babasına yüklenebilecek müterafik kusur, davalının tazminat sorumluluğunun parasal miktarının belirlenmesinde takdiri bir neden olarak ele alınabilir ise de; tazminatı tamamen engelleyecek bir faktör olarak görülemez.
Kaldı ki, vazgeçilemez ve devredilemez nitelikteki en temel insan hakkı olan yaşam hakkının salt ilgilinin rızasının varlığı gerekçesiyle ihlal edilebileceğini düşünmek gerek Anayasamızın 17/1 maddesi gerekse AİHS’nin 2. maddesi uyarınca mümkün değildir. Üretici tarafından, ölüme yol açacağı muhakkak kuvvette sabit olan kusurlu/ayıplı ürün ve hizmetin tüketici tarafından satın alınması/satın alınmaya devam edilmesinin üreticiyi sorumsuz kılacağını kabul etmek zımni olarak yaşam hakkından iradi vazgeçmenin mümkün olacağını kabul ile eş olacaktır. İnsanın yaşam hakkı her şeyden ve herkesten önce yine kendisine karşı korunmuştur. Hiç kimse yaşam hakkında vazgeçemez ve öldürülmesine rıza gösteremez. Kişinin yaşam hakkı üzerinde tasarruf hakkı hiç bir surette yoktur. Dolayısıyla, bu neviden bir kabul, ulusal ve uluslar üstü mevzuata aykırılığı bir yana, insanın maddi ve manevi varlığının yok sayılması olacağı izahtan varestedir. Modern hukukun esin kaynağı olan Roma hukukunda mülkiyet ve tasarrufa ilişkin kuralların temelini teşkil eden “Hiç kimse sahip olduğu haktan fazlasını devredemez” ilkesi, yaşam hakkı gibi bireyin üzerinde tasarruf hakkının olamadığı bir alanda mer’i olmayacağı izahı mümkün olmayan bir iddiadır.
Bu noktada bir kez daha ifade etmek gerekir ki; Dünya Sağlık Örgütünce yayımlanan MPOWER, 2008 Küresel Tütün Salgını Raporu’nda, ergenlik çağında tütün endüstrisi tarafından agresif bir şekilde desteklenen ve son derece bağımlılık yapan bu ürünü denemesinin kolaylıkla ömür boyu süren bir bağımlılığa yol açabileceği, çocukların ilk kez sigara içmeyi ne kadar küçük yaşta denerlerse, düzenli sigara içicisi olma olasılıklarının o kadar yüksek, bırakma olasılıklarının ise o kadar düşük olacağı, çoğu tütün kullanıcısının bırakmak istediğini ve fakat son derece bağımlılık yaratan bir maddeye olan bağımlılıkları nedeniyle bunu başaramayacakları vurgulandığı dikkate alındığında davacının babasının sigara kullanımındaki kendi davranışının tam olarak iradi ve rasyonel olduğu söylenemeyecektir. Diğer bir deyişle, davalı tarafından üretilerek satılan sigara ve tütün maddesinin bağımlılık yapıcı etkisi nedeniyle, içinde davacının babasının da bulunduğu bireylerin, sigara kullanmaya bir anlamda içsel olarak zorlandıkları, tam olarak bağımsız bir iradeden ve seçimden söz edilemeyeceği gibi bu içsel zorlamaya neden olan bağımlılığın davalı yanca bilindiği halde yıllara sari kayıtsızlıkla üretim ve arzın yapılmaya devam edildiği gözetildiğinde davacının babasının eyleminin davalıyı tazminat sorumluluğundan tamamen kurtardığını söylemek adalet ve hakkaniyetle bağdaşmayacaktır.
Ayrıca, ceza hukuku prensipleri ile cezalandırılabilir olmayan kusurlu bir eylemin, kendine özgü ilkeleri olan tazminat hukuku yönünden kınanabilirliğinin tartışılmayacağı söylenemeyecektir. Zira hakim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da hukuk hakimi kendisi verecektir (6098 sayılı TBK’nın 74. maddesi). Öte yandan belirtilmelidir ki; Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan ve ülkemizle birlikte 200’e yakın ülke tarafından imzalanan “Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi” kapsamında hazırlanan Ulusal Tütün Kontrol Programı ile birlikte “birleşik uyarılar” olarak adlandırılan tütün mamulleri paketleri üzerindeki yazılı sağlık uyarıları ile resimli sağlık uyarıları uygulamasına ilişkin ilk olarak 06/01/2005 tarihli ve 25692 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Tütün Mamullerinin Zararlarından Korumaya Yönelik Üretim Şekline, Etiketlenmesine Ve Denetlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” kabul edilmiş, birleşik uyarılara ilişkin yapılan en son değişiklik 27/02/2010 tarihli ve 27506 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmış ve 01/05/2010 tarihi itibariyle de birleşik uyarılar uygulamasına ülkemizde başlanmıştır.
Davalı ……….. A.Ş.’nin 1994 yılı ve sonrasında Türkiye’de üretim faaliyetinde bulunduğu ve fakat birleşik uyarılar uygulamasına 01/05/2010 yılına kadar geçilmemesi cihetiyle sigara ve tütün mamüllerinin zararına yönelik bilgilendirici/uyarıcı bir tedbir alındığı ispat edilemediği nazara alındığında, 03/12/2001 tarihli ve 2001/95/EC sayılı AB Genel Ürün Güvenliği Direktifi ile 25/07/1985 tarihli ve 85/374/EEC sayılı Avrupa Ürün Sorumluluğu Direktifi ile de üreticilere yüklenen, kendi faaliyetlerinin sınırları içerisinde, tüketicileri, ürünlerin oluşturabileceği riskler hakkında bilgilendirme ve risklere karşı önlem almalarını sağlayacak ilgili bilgileri sağlamak yükümlülüğüne de aykırı davrandığı düşünülmelidir.
Tüm bu açıklamalar ve dosya kapsamı ışığında somut iddia değerlendirildiğinde; davalı ………… A.Ş.’nin ürettiği sabit ve kabulünde olan …… sigarasını kullanan davacının babasının, tütün bitkisinin ve sigara maddesine eklenen başkaca kimyasalların da etkisi ile bağımlı olduğu, uzun yıllara sari kullanım sonrasında Koah hastalığına yakalanan davacı yakınının bilahare vefat ettiği, Dairemizce açıklanan gerekçeler göz önüne alındığında davalının sigara bağımlılığı ve ölümün gerçekleşmesinde davalının kayıtsızlık düzeyindeki tekrarlanan sigara üretimi ve satışının temel etken olduğu, ölüme neden olacak kadar ayıplı olduğunu bildiği ürünü kayıtsızlık düzeyinde üretim ve satışını yapan davalının eyleminin ulusal ve uluslar üstü mevzuat ile kayıtsız ve şartsız koruma altına alınmış olan yaşam hakkına doğrudan bir müdahale teşkil ettiği ve kınanabilirlik düzeyinin eylemin tekrarlanma sıklığı ve neticeleri itibariyle hoşgörülebilir düzeyde olmadığı ve davalının kusurlu olduğunun kabulü gerekir.
Davalının zamanaşımı itirazı yönünden yapılan değerlendirmede, 6098 sayılı TBK’nın 72. maddesine göre “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” Ayrıca haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler, kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hallerine de uygulanır (madde 114/2).
Görüldüğü üzere Yasa, zamanaşımı süresinin başlaması için alacaklının belli olguları öğrenmiş olması koşulunu aramaktadır. Alacaklı zararın varlığını ve zarar vereni bilmediği sürece, zamanaşımı süresi başlamayacaktır. Açıktır ki, zararın varlığını öğrenme koşulu, öncelikle zararın gerçekleşmiş olmasını gerektirir: Henüz gerçekleşmemiş bir zararın, herkes gibi, o zararın tazminini isteyebilecek olan alacaklı (zarar gören) tarafından da öğrenilmesi mümkün değildir. Başka bir ifadeyle, hukuka aykırı fiil işlenmesine rağmen, onun doğuracağı zarar henüz ortaya çıkmamış; zararın ortaya çıkması için, fiil tarihinden sonra birtakım etkenlerin gerçekleşmesi veya belli bir zamanın geçmesi gerekiyor ise, doğal olarak zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması da mümkün olmayacaktır.
Davalının sözleşmeye aykırı zarar doğurucu haksız eylemi, onun sonucunda oluştuğu ileri sürülen zararın meydana geldiği (ölümün gerçekleştiği) 08/02/2017 tarihinde gerçekleşmiş sayılmalıdır. Dolayısıyla, 6098 sayılı TBK’nın 146. maddesi ile düzenlenen 10 yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcına bu tarihin esas alınması gerektiği gözetildiğinde 24/05/2017 tarihinde açılan davada zamanaşımının gerçekleştiğinden söz edilemeyecektir.
Hal böyle olunca, davalı ……..A.Ş. vekilinin ilk derece mahkemesi kararındaki kabule yönelik istinaf itirazı yerinde değildir.
Ancak, 6098 sayılı TBK’nın manevi tazminat başlıklı 56/1. maddesindeki “Hakim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi halinde, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.” düzenlemesi ile TBK’nın tazminatın belirlenmesi başlıklı 51. maddesindeki “Hakim, tazminatın kapsamını ve ödeme biçimini, durumun gerçeğini ve özellikle kusurun ağırlığını gözönüne alarak belirler.” düzenlemelerin somut uyuşmazlıkta gözetilmesi gerekmektedir.
Manevi tazminat miktarı belirlenirken TMK’nın 4. maddesi uyarınca, hak ve nesafet ilkelerine bağlı kalınarak tarafların sosyal ve ekonomik durumları, kusurlu eylemin mağdurda uyandırdığı elem ve ızdırabın derecesi, istek sahibinin toplumdaki yeri, kişiliği ve hassasiyet derecesi ile zarara yol açan olayın nitelikleri ve tarafların olaydaki karşılıklı durumları da gözetilmelidir. Takdir edilecek manevi tazminat miktarı, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalı, fakat zenginleşme aracı da olmamalıdır.
Dava konusu olayın gelişimi, davalının eyleminin yukarıda izah edilen kınanabilirlik düzeyi ve sonuçları ve yukarıda belirtilen ilkeler gözetildiğinde, ilk derece mahkemesince davacı için belirlenen manevi tazminat tutarının düşük olduğunun kabulü gerekir.
Yukarıda anılan yasal düzenlemeler ve anlatılan ilkeler ışığında, davacı için 500,000,00-TL manevi tazminat takdiri gerekmektedir.
…5-Davalı ………A.Ş. aleyhine açılan davanın KISMEN KABULÜ ile 500.000,00-TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine…”
ESKİŞEHİR AVUKAT CANSU ÖNÇLER UYANIK