Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Özel Hükümler başlıklı ikinci kitabının Kişilere Karşı Suçlar başlıklı ikinci kısmında Yedinci Bölüm Hürriyete Karşı Suçlar başlığı altında düzenlenen md. 123 hükmünde öngörülmüştür.
Madde Metni
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma
“Madde 123- (1) Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikayeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.”
Huzur ve Sükunu Bozma Suçu Madde Gerekçesi
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun madde gerekçesi şu şekildedir;
“Madde, belirli bağımlı hareketlerle kişilerin huzur ve sükûnlarının bozulması hususunda gösterilen çabaları cezalandırmaktadır. Suçun maddi unsuru bir kimseye ısrarla, gece gündüz demeden telefon edilmesi veya ona karşı ısrarla gürültü yapılmasıdır. Örneğin oturulan apartmanın alt veya üst katında sürekli olarak öteberi çalarak gürültü yapılması gibi. Ancak bu hareketlerin sırf mağdurun huzur ve sükununu bozmak maksadıyla yapılması gerekmektedir. Böylece madde, suçun oluşması için özel bir maksatla hareket edilmesi şartını getirmektedir. Dikkat edilmelidir ki, bu suç tanımıyla cezalandırılan fiiller, kişiler üzerinde uygulanacak maddi veya cebri bir müdahale niteliği taşımamaktadır. Bu suç tanımı ile, kişilerin psikolojik, ruhsal sükûn içinde yaşama hakkı korunmaktadır. Yapılan etkinlikler sonucu mağdurun dengesi bozulduğu örneğin ruhsal bir teşevvüşe uğradığı hallerde ise, kasten yaralama suçu söz konusu olacaktır. Maddede düzenlenen suçun soruşturulması ve kavuşturulması, suçtan zarar görenin şikâyetine bağlıdır.”
Suçun Unsurları
1-Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu Maddi Unsurları
a- Fail ve Mağdur
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu özgü suç değildir, yani suçun faili herkes olabilir.
Türk Ceza Kanunun md. 123’te öngörülen Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun mağduru da herkes olabilir.
b- Suçun Konusu
Suç ile korunan hukuki değer, kişinin huzur ve sükununun korunmasıdır. Bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişinin huzur ve sükununu bozmaya yönelik olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin huzur ve sükunu bozmaya yönelik olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir.
c- Fiil
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu md. 123 hükmüne göre suça konu fiil, huzur ve sükununu bozma amacıyla bir kimseye;
- Israrla telefon edilmesi,
- Gürültü yapılması,
- Hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulmasıdır.
Yukarıda belirtilen seçimlik hareketlerin bu suçu oluşturması için failin amacının kişinin huzur ve sükununu bozma olması ve mağdura yönelik bu hareketlerin birden fazla kez, ısrarla gerçekleştirilmesi gerekir. Örneğin, komşunun bir gece evinde yüksek sesli müzik eşliğinde parti vermesi halinde bu suç oluşmayacak, ancak her gece evinde yüksek sesle müzik dinlemesi suçun oluşmasına sebebiyet verebilecektir.
NOT: Yukarıda sayılan seçimlik hareketlerin yapılması neticesinde, mağdurun üzerinde maddi veya manevi bir zarara yol açarsa, örneğin mağdurun psikolojisi bozulursa, ayrı bir suç oluşabilir. Verilen örnekte mağdura karşı failin işlediği suç, ruhsal dengesini bozduğu için kasten yaralama suçudur.
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu, niteliği itibariyle tehlike suçudur. Dolayısıyla suçun oluşabilmesi için mağdurun huzur ve sükununun bozulup bozulmadığı önem taşımaz. Yasada öngörülen seçimlik hareketlerin tamamlanması, bunların birden fazla kez, sürekli yapılması ile suç oluşur. Ancak fiilin suç oluşturması için objektif olarak karşı tarafın huzur ve sükununu bozmaya müsait, ciddi nitelikte olması gerekir.
2- Hukuka Aykırılık Unsuru
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunda hukuka aykırılık unsuru, failin karşı tarafa haksız olarak huzur ve sükununu bozmaya yönelik fiiller gerçekleştirmesidir.
Türk Ceza Kanununda öngörülen hukuka aykırılığı ortadan kaldıran genel nedenler bu suç bakımından da geçerlidir. Örneğin, meşru savunma, zorunluluk hali gibi.
3- Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu Manevi Unsuru
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunda manevi unsur kasttır. Madde metninden anlaşılacağı üzere suçun işlenmesinde özel kast aranmaktadır. Buna göre suçun oluşabilmesi için failin yasada sayılan nitelikteki eylemleri gerçekleştirmesinde mağduru huzursuz etme kastının bulunması gerekmektedir. Son olarak kanunda düzenlenmemiş olması nedeniyle bu suçun taksirle işlenmesi mümkün değildir.
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu Cezası
Takibi şikayete bağlı olan kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu cezası üç aydan bir yıla kadar hapistir. Kanunda kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu para cezası öngörülmemiş olup, hakimin hapis cezasını adli para cezasına çevirmesi mümkündür.
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu Teşebbüs
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu, Türk Ceza Kanunu md. 123 hükmünde tehlike suçu olarak düzenlenmiş olup, suça teşebbüs mümkündür. Suçun teşebbüs aşamasında kalması halinde Türk Ceza Kanunu md. 35 uyarınca verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir. İndirim oranını hakim takdir edecektir.
İçtima
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçuna ilişkin olarak Türk Ceza Kanununda özel bir içtima kuralı öngörülmemiştir. Ancak belirtmek gerekir ki, kesintisiz bir suç olan kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun niteliği itibariyle hareketin birden çok olması gerekir, dolayısıyla her hareket tek bir suça vücut verecektir. Mağdurun şikayette bulunması durumunda fail eylemleri işlemeye devam ederse bu durumda zincirleme suç hükümleri uygulanmaktadır. Ancak kamu davası açıldıktan sonra işlemeye devam ettiği fiiller nedeniyle ayrı bir suç oluşacaktır.
NOT: Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu genel, tamamlayıcı nitelikte olduğundan, bu suçun oluşabilmesi için eylemin sırf bir kimsenin huzur ve sükununu bozma amacı ile gerçekleştirilmesi ve başka bir suçu oluşturmaması gerekmektedir. Aksi halde faile yalnızca o suçtan dolayı ceza verilecek ve kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan dolayı ceza verilmeyecektir.
Soruşturma-Kovuşturma ve Uzlaştırma
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete tabi suçlardandır. Bu durumda mağdurun fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden itibaren 6 ay içinde şikayette bulunması gerekmektedir. Aksi takdirde fail hakkında soruşturma/kovuşturma yapılamaz.
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu md. 253 hükmü uyarınca uzlaşmaya tabi suçlardandır.
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu Zamanaşımı
Zamanaşımı, Türk Ceza Kanunun 66. maddesinde öngörülmüştür. Buna göre, Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunda ceza üst sınırının 5 yıldan az olması sebebiyle dava zamanaşımı 8 yıldır. Ceza zamanaşımı ise 10 yıldır.
Israrlı Takip Suçundan Farkı
Israrlı takip suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa 7406 sayılı Kanun ile getirilen 123/A maddesinde öngörülmüş ve 2022 yılında suç olarak kabul edilmiştir. Israrlı takip suçu, kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun özel bir hali olarak öngörülmüş olup;
- Suçun oluşmasında özel kast aranmaması,
- Zarar suçu olması yönleriyle kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan ayrılmaktadır.
DİKKAT! Failin işlediği fiilin aynı zamanda ısrarlı takip suçunu oluşturması halinde, ayrıca kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan dolayı cezaya hükmedilmez.
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu Yargıtay Kararları
- YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ
Esas Numarası: 2010/29780
Karar Numarası: 2013/17169
“Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
A-Sanığa yükletilen tehdit eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı;
Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,
Anlaşılmış ve ileri sürülen başkaca temyiz nedenleri yerinde görülmediği gibi hükmü etkileyecek oranda hukuka aykırılığa da rastlanmamıştır.
Ancak,
TCK’nın 53/l-(c) maddesinde yer alan hak yoksunluğunun sanığın kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıverme tarihine kadar, diğer kişilere karşı belirtilen yetkiler yönünden ve 53/1. maddesinin a, b, d, e bentlerindeki hak yoksunlukları bakımından mahkum olunan hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar geçerli olacağının gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, sanık …’ın temyiz iddiaları bu nedenle yerinde ise de, bu aykırılık, yeniden duruşma yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte bir yanılgı olduğundan, temyiz edilen kararın açıklanan noktasının tebliğnameye uygun olarak, “TCK’nın 53/l-(c) maddesinde yer alan hak yoksunluğunun sanığın kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıverilme tarihine kadar, diğer kişilere karşı belirtilen yetkiler yönünden ve 53/1. maddesinin a, b, d, e bentlerindeki hak yoksunlukları bakımından mahkum olunan hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar sürmesi” biçiminde DÜZELTİLMESİNE ve başkaca yönleri Kanuna uygun bulunan hükmün, bu bağlamda ONANMASINA,
B-Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan kurulan hükme yönelik temyize gelince, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-TCK’nın 123. maddesinde tanımlanan ve genel, tamamlayıcı nitelikte olan kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun oluşabilmesi için eylemin sırf bir kimsenin huzur ve sükununu bozma amacı ile gerçekleştirilmesi ve başka bir suçu oluşturmaması gerekmektedir.Somut olayımızda, sanığın katılanı tehdit kastı ile telefonla arayarak tehdit içeren sözler söylediğinin anlaşılması karşısında, sanığın eyleminin bir bütün halinde tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin, ayrıca anılan Kanun maddesi ile de hükümlülük kararı verilmesi,
2-TCK’nın 53/l-(c) maddesinde yer alan hak yoksunluğunun sanığın kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıverme tarihine kadar, diğer kişilere karşı belirtilen yetkiler yönünden ve 53/1. maddesinin a, b, d, e bentlerindeki hak yoksunlukları bakımından mahkum olunan hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar geçerli olacağının gözetilmemesi,
Kanuna aykırı ve sanık …’ın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 03/06/2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
- YARGITAY 4.CEZA DAİRESİ
Esas Numarası: 2013/40533
Karar Numarası: 2015/180
“Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Sanığın, birden fazla kez telefonla aramak ve mesaj göndermek suretiyle müştekilerin huzur ve sükununu bozma suçlarını işlediği kabul edilen somut olayda, suçun niteliği gereği zincirleme suç hükmünün uygulanamayacağı gözetilmeden, TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması suretiyle fazla ceza belirlenmesi,
2- TCK’nın 53/l-(c) maddesindeki hak yoksunluğunun sanığın kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverme tarihine kadar, diğer kişilere karşı belirtilen yetkiler yönünden mahkum olunan hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar geçerli olacağının gözetilmemesi,
Kanuna aykırı ve sanık İ. H.’in temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye aykırı olarak hükümlerin BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 06.01.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.”
- YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ
Esas Numarası: 2016/4715
Karar Numarası: 2016/9234
“Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
1-Sanığa yükletilen şantaj eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı; böylece olaylara ilişkin sorunlarda gerekçenin yeterli bulunduğu;
Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,
Hapis cezası yanında adli para cezasına da hükmolunmamış ise de, karşı temyiz olmadığından bozma yapılamayacağı,
Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24/11/2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08/10/2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının, kapsam ve içerik itibariyle infaz aşamasında mahallinde gözetilebileceği,
Anlaşıldığından sanık … müdafiinin ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA,
2-Kişilerin huzur ve sükununu bozma eyleminden kurulan hükme yönelik temyize gelince; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
a) Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu kapsamına giren davranışların, sırf huzur ve sükunu bozmak amacıyla yapılması ve bu anlamda suçun oluşması için özel bir kastın varlığı gerekir. Somut olayda, sanığın, bir süre arkadaşlık yaptığı, ancak kendisinden ayrılan katılanla barışmak maksadıyla, dosya kapsamından ne kadar süreyle ve kaç adet olduğu tespit edilemeyecek şekilde kısa mesaj göndermesi, telefon etmesi eyleminin, ne şekilde özel kastla işlendiği ve sırf huzur ve sükunu bozmaya yöneldiği açıklanmadan, yetersiz gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi,
b) Kabule göre de;
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunda, suçun değişik zamanlarda işlenmesi zorunluluğu anlamındaki ısrar, suçun unsurudur. Aynı mağdura karşı huzur ve sükunu bozan eylemler, ancak birden fazla işlenirse ısrar unsuru gerçekleşebilir. Bir hafta boyunca sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla telefon edilmesi, bir süre ara verilip aynı eylemlere devam edilmesi örneğinde olduğu gibi eylemler arasında bir suç işleme kararının icrası kapsamında suçun değişik zamanlarda işlendiğini gösteren kesintinin oluşması halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkündür. Yargılamaya konu olayda ise iddianame anlatımı ve kabule göre, eylemler arasında kesinti oluştuğu tespit edilemediğine göre, TCK’nın 43/1. maddesi ile cezada artırım yapılamayacağının gözetilmemesi,
Kanuna aykırı ve sanık … müdafiinin temyiz nedenleri ile değişik gerekçelerle tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 09/05/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
- YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ
Esas Numarası: 2017/3381
Karar Numarası: 2018/708
“Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, gerekçeli karar tebligatında zarfın içerisinde ne olduğunun yazılmaması karşısında, usulüne uygun tebliğ işlemi yapılmaması sebebiyle sanığın temyiz isteminin öğrenme üzerine süresinde olduğu belirlenerek dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
1)Bir kimseye telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması eylemlerinin ısrarla yapılması halinde, TCK’nın 123. maddesindeki kişilerin huzur ve sükunu bozma suçunun oluşacağı gözetilmeden, sanığın katılanların evine bir kez gelmesi ve katılanları boşanma davası ile ilgili telefon ile araması eylemlerinde, kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun özel kast unsurunun ne şekilde oluştuğu açıklanmadan ve kabule göre de sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43/2. maddesi uygulanmak suretiyle verilecek cezanın arttırılması yerine, yetersiz gerekçe ile mağdur sayısınca sanığın iki defa mahkumiyetine karar verilmesi,
2)Kabule göre de;
02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaştırma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu, kişilerin huzur ve sükununu bozma suçları yönünden ise, uzlaşma önerisinin yapıldığı tarihte 5271 sayılı CMK’nın 253/3. maddesinde engel bulunduğu gözetilerek, yeni düzenleme karşısında bu suç yönünden de uzlaşma önerisinde bulunulması gerektiği anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması;
Bozmayı gerektirmiş, sanık …’nın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, bir numaralı bozma nedeni hariç diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 15/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
- YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ
Esas Numarası: 2013/30354
Karar Numarası: 2015/1453
“I-Genel İlkeler ve Yargılamaya Konu Olayda Uygulanacak Mevzuat ve Düzenleyici İşlemler:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56/1. maddesine göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında getirilen düzenleme ile de çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek gerek Devlete gerekse vatandaşlara ödev olarak yüklenmiştir.
Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamayı mümkün kılmak üzere kanunlarda, yönetmelik ve düzenleyici işlemlerde gürültüye ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Türk Ceza Kanununun 183. maddesinde düzenlenen “gürültüye neden olma” suçu; “İlgili kanunlarla belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak”, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olma halinde oluşacaktır.
Maddede sözü edilen “ilgili kanunlarla belirlenen yükümlülük”; 2872 sayılı Çevre Kanununun “çevreyi kirletmeme” ilkesi gereğince çerçeve olarak benimsediği düzenlemeye dayanılarak oluşturulan yönetmeliklerde açıklanan “çevresel gürültüye neden olmama” yükümlüğünü ifade etmektedir.
2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 14. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; Kişilerin huzur ve sükûnunu, beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde ilgili yönetmeliklerle belirlenen standartlar üzerinde gürültü ve titreşim oluşturulması yasaklanmış, ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlardan kaynaklanan gürültü ve titreşimin yönetmeliklerle belirlenen standartlara indirilmesi için faaliyet sahipleri tarafından gerekli tedbirlerin alınması gerektiği belirtilmiştir. Anılan Kanun’un 20/h bendi, 14. maddeye göre çıkarılan yönetmelikle belirlenen önlemleri almayan veya standartlara aykırı şekilde gürültü ve titreşime neden olan, konutlar, ulaşım araçları, işyerleri, atölyeler, fabrika, şantiye ve eğlence yerlerine yönelik idari yaptırımlar benimsemiştir. 2872 sayılı Çevre Kanunu, çevresel gürültü kaynaklarını “ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlar” şeklinde sayma yoluyla sınırlı olarak belirlemiştir.
2872 sayılı Kanun’un 14 ve 20/h bendindeki düzenlemelere istinaden;
-01/07/2005 tarihli ve 25862 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği,
-07/03/2008 tarihli ve 26809 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği (2002/49/EC),
-04.06.2010 tarihli ve 27601 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği,
Kabul edilmiş, bir önceki yönetmelik bir sonraki ile yürürlükten kaldırılmıştır.
TCK’nın 183. maddesi, gürültünün “başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli” olması şartını aramaktadır. Bunun yanında TCK’nın 123. maddesi ise eylemin suç olarak vasıflandırılabilmesi için “sırf huzur ve sükûnu bozmaya” yönelik olması gerektiğini kabul etmiştir.
TCK’nın 183. maddesi, gürültünün “başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli” olması şartını aramaktadır. Bunun yanında TCK’nın 123. maddesi ise eylemin suç olarak vasıflandırılabilmesi için “sırf huzur ve sükûnu bozmaya” yönelik olması gerektiğini kabul etmiştir.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesinde de gürültüye ilişkin düzenlemeye yer verilmiş, gürültünün, başkalarının huzur ve sükûnunu bozması gerektiğini belirtmiştir. Aynı Kanun’un 15/3. maddesi, bir fiilin hem kabahat hem de suç olarak tanımlandığı durumlarda, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabileceği, suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde ise kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanacağı kuralına yer vermiştir.
TCK’nın 183. maddesinde suç olarak tanımlanan gürültünün insan sağlığının zarar görmesine “elverişli” olması gerektiği kabul edilmiştir. Bu durumda “elverişlilik” ibaresinin, insan sağlığının zarar görmesi ihtimalini, zarar vermeye uygun olmayı ifade ettiği, dolayısıyla suçun tehlike suçu olarak düzenlendiği, suçun oluşumu için somut zararın gerçekleşmesi gerekmediği kabul edilmelidir.
04/06/2010 tarihli ve 27601 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’nin 8/a maddesi, işitme sağlığı ve kritik sağlık etkileri göz önüne alınarak gürültüden etkilenme seviyelerinin belirlenmesi ve izlenmesine ilişkin esas ve usullerin Sağlık Bakanlığı tarafından belirleneceğini hükme bağlamasına rağmen, Sağlık Bakanlığı, bahsedilen esas ve usullere ilişkin bir düzenleme yapmamıştır. Her ne kadar Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği, gürültü kriter ve göstergelerini düzenlemiş ise de, belirlenen kriterler, 2872 sayılı Kanun’un 14 ve 20/h maddeleri gereğince ilgililere idari yaptırım uygulanmasını mümkün kılan somut eşik değerlerdir. Yönetmelikte gürültü kaynaklarına göre belirlenen kriter ve göstergeleri aşan her gürültünün, TCK’nın 183. maddesi kapsamında “insan sağlığının zarar görmesine elverişli” olduğu söylenemez.
Görüldüğü gibi hukukumuzda gürültüye ilişkin farklı şartlara tabi tutulmuş farklı düzenlemeler bulunmaktadır. Bu durumda gürültüye ilişkin düzenlemelerin tamamı birlikte değerlendirilerek uygulanacak yaptırımın belirlenebilmesi için kapsadıkları alanların belirlenmesi gerekir.
1-Çevresel gürültünün kaynağı, 2872 sayılı Kanun’un 14. maddesinde açıklandığı üzere, “ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlar” ise;
a-Gürültü, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olduğu takdirde 2872 sayılı Kanun’un 14. maddesi delaletiyle TCK’nın 183. maddesindeki suçun cezası,
b-Gürültü, sırf huzur ve sükûnu bozmak maksadıyla yapılmış olsa bile başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olduğu takdirde 2872 sayılı Kanun’un 14. ve TCK’nın 44. maddesi delaletiyle TCK’nın 123 ve 183. maddesindeki suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçun cezası,
c-Gürültü, fail tarafından sırf huzur ve sükûnu bozmak maksadıyla yapılmamış, bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olmayacak boyutta ancak mağdurun huzur ve sükûnunu bozacak nitelikte ise 2872 sayılı Kanun’un 14, 20/h maddesindeki kabahat,
2-Kaynağı ne olursa olsun çevresel gürültü, sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla yapılmış ve bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olmadığı takdirde TCK’nın 123. maddesindeki suçun cezası,
3-Çevresel gürültünün kaynağı, 2872 sayılı Kanun’un 14. maddesinde bahsedilen ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlar haricindeki bir yer ise ya da sırf huzur ve sükunu bozma amacına yönelmemiş yahut bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olmayacak nitelikte ise 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesindeki kabahat,
4-Motorlu araç sürücülerinin araçlarının çevredekileri rahatsız edecek derecede gürültü çıkartması halinde gürültü, yukarıda (1) nolu kısımda açıklanan niteliklere sahip değil ise 5326 sayılı Kanun’un 15/1. maddesindeki içtima kuralı gereğince 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 30/b ve 5326 sayılı Kanun’un 36. maddesindeki idari para cezalarından hangisi daha ağır ise o kabahat.
Türünden yaptırımlar uygulanmalıdır.
Çevresel gürültünün önlenmesi ya da kabul edilen limit değerler arasında tutulması için, 01/07/2005 tarihinden itibaren üç ayrı yönetmelik benimsendiğine göre, zaman bakımından uygulama ilkesinin zorunlu sonucu olarak bir önceki yönetmelikte benimsenen ilke ve limit değerlerin bir sonraki yönetmelikte de yer almış olması gerekir.
Mevzuat ve düzenleyici işlemlerde, hangi ses düzeyinin insan sağlığının zarar görmesine elverişli olduğu açıkça belirlenmediğine göre, sorunun, sesin düzeyi, sıklığı, saati, kaynağı, mesafesi gibi hususlar gözetilerek somut olayın özelliklerine göre bilimsel veriler yardımıyla uzman bilirkişilerin görüşleri yardımıyla çözüme kavuşturulması gerekir.
II-Davaya Katılma
2872 sayılı Çevre Kanunu’nun “Denetim, bilgi verme ve bildirim yükümlülüğü” kenar başlıklı 12. maddesine göre kanun hükümlerine uyulup uyulmadığını denetleme yetkisi Çevre ve Orman Bakanlığı ile yetkisini devrettiği diğer kurumlara aittir. Bu durumda aynı Kanunun 30. ve CMK’nın 237/1. maddelerine göre Çevre ve Orman Bakanlığı ile denetleme yetkisinin devredildiği kurumlar veya çevreyi koruma ve çevre ile ilgili düzenleme yapma yetki ve görevi bulunan mahalli idareler davaya katılabileceği gibi gürültüye neden olma eyleminden zarar görmeleri koşulu ile gerçek kişilerin veya gürültü konusunda denetim yetkisi bulunan Sağlık Bakanlığı gibi diğer tüzel kişilerin de davaya katılması mümkündür.
CMK’nın 234. maddesine göre suçtan zarar görenlerin, kanıt sunma, davaya katılma ve hükmü temyiz edebilme haklarını kullanabilmeleri için, açılmış davadan haberdar edilmeleri gerekir.
III-Yargılamaya Konu Olay
Sanığın, P… sokak 17/A adresinde ekmek fırını işletmecisi olduğu, aynı sokakta 19/1 nolu dairede oturan Ö… adlı kişinin şikayeti üzerine gece 04.00-04.15 saatleri arasında işletmede yapılan kontrolde, gürültüye karşı yalıtım olmadığı, bir adet hamur karma makinası bulunduğu, 2010 tarihli Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliğinde belirlenen gürültü seviyesinin aşıldığı tespit edilmiş, yalıtım yapması ihtarında bulunularak 2872 sayılı Kanun’un 20/h maddesi gereğince idari para cezası verilmiştir.
Mahkeme, “TCK’nın 183/1. maddesinde düzenlenen gürültüye neden olma suçunun kasten işlenebilen suçlardan olması, olayımızda ise sanığın işlettiği fırından kaynaklanan bir gürültünün söz konusu olması nedeniyle, olayda bu suçun yasal unsurları oluşmadığı ve idari yaptırıma konu bir suçun söz konusu olduğu” gerekçesiyle beraat kararı verilmiştir.
Dosyada açık adresi bulunan Ö… adlı kişi duruşmaya çağrılmamış ve dinlenmemiştir.
Dosyada bilirkişi raporu da bulunmamaktadır.
Öncelikle Ö… adlı kişi duruşmaya çağrılıp dinlenerek, CMK’nın 234. maddesindeki yasal hakları hatırlatılmalı, şikayetine ilişkin ayrıntılı anlatımına başvurulmalıdır. Daha sonra ölçülen gürültü düzeyinin insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığının bilimsel ölçütlere göre değerlendirilmesi için dosya, üniversitelerin. Kulak Burun Boğaz Anabilim dalında uzman Kulak Burun Boğaz hekimlerinden, tercihen odyoloji uzmanlığı bulunan iki hekim ve yine bir odyologdan oluşacak üç kişilik heyete tevdi edilerek, somut olayda gürültünün, insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığı yönünde rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekir.
Açıklanan gerekçelerle eksik incelemeyle kurulan hüküm hukuka uygun görülmemiştir
IV-Sonuç ve Karar
Şikayetçi İ. Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki düşünce nin reddiyle HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 19/01/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
ESKİŞEHİR AVUKAT CANSU ÖNÇLER UYANIK