Yalan Tanıklık Suçu Nedir?
Yalan tanıklık suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Özel Hükümler başlıklı ikinci kitabının Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler başlıklı dördüncü kısmında yer alan İkinci Bölüm Adliyeye Karşı Suçlar başlığı altında düzenlenen md. 272 hükmünde öngörülmüştür.
Madde Metni
Yalan tanıklık
“Madde 272- (1) Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapan kişi hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi ile ilgili olarak gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla; yalan tanıklık yapan kişi, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
(6) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; hükmolunur.
(7) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, altıncı fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.
(8) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında hapis cezası dışında adlî veya idari bir yaptırım uygulanmışsa; yalan tanıklıkta bulunan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.“
Madde Gerekçesi
Yalan tanıklık suçunun madde gerekçesi şu şekildedir;
“Madde metninde yalan tanıklık suçu tanımlanmıştır.
Birinci fıkraya göre, hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması, bu suçun temel şeklini oluşturmaktadır. Suçun temel şekli açısından tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurulun yemin verdirmeye yetkisinin olmaması gerekir. İkinci fıkraya göre ise, yalan tanıklık suçunun mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde işlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Suçun maddî unsuru yalan söylemek veya tanıklığın konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgiyi, bilerek, kısmen veya tamamen saklamaktır. Yalan söylemek deyimi, tabiî olarak gerçeği inkar etmeyi de kapsamaktadır. Tanık, tanıklığının konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgisini veya gördüğünü tam olarak açıklamakla yükümlüdür.
Üçüncü fıkraya göre; kanuni tanımında üst sınırı üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapılması, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Maddenin dört ila sekizinci fıkralarında yalan tanıklık sonucu meydana gelen neticelere göre fail hakkındaki cezanın ne surette tertip edileceği gösterilmektedir.”
Yalan Tanıklık Suçunun Unsurları
1-Suçun Maddi Unsurları
a- Fail ve Mağdur
Yalan tanıklık suçunda fail, tanık sıfatını haiz kişilerdir. Dolayısıyla bu suçun özgü suç niteliğinde olduğu söylenebilir, nitekim tanık sıfatı bulunmayan kişilerin suçu işlemesi mümkün değildir.
Türk Ceza Kanunun md. 272’de öngörülen yalan tanıklık suçunun mağduru için yasada özel bir hüküm öngörülmemiştir. Buna göre Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler başlıklı dördüncü kısımda düzenlenen bu suçta mağdur, toplumu oluşturan tüm bireylerdir.
b- Suçun Konusu
Suç ile korunan hukuki değer, gerçeğin ortaya çıkarılması ve adaletin sağlanmasıdır. Suçun konusunu, tanık sıfatıyla dinlenen failin gerçeğe aykırı beyanları oluşturmaktadır.
c- Fiil
Yalan tanıklık suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu md. 272 hükmüne göre suça konu fiil, tanık sıfatıyla dinlenen failin gerçeğe aykırı beyanlarıdır. Bu kapsamda yalan söylemek, gerçeği inkar etmek, gizlemek, susmak, olayları gerçeğinden tamamen/kısmen farklı şekilde veya eksik anlatmak suça konu fiili oluşturmaktadır.
NOT: Bilirkişinin veya tercümanın, yargı mercileri veya suçtan dolayı kanunen soruşturma yapmak veya yemin altında tanık dinlemek yetkisine sahip bulunan kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı beyanda bulunması veya gerçeğe aykırı tercümanlık yapması, yalan tanıklık suçunu değil; TCK md. 276 hükmünde düzenlenen gerçeğe aykırı bilirkişilik ve tercümanlık suçunu oluşturur.
3- Yalan Tanıklık Suçu Manevi Unsuru
Yalan tanıklık suçunun manevi unsuru kasttır. Madde metninden anlaşılacağı üzere suçun işlenmesinde özel kast aranmamaktadır. Buna göre suçun oluşabilmesi için failin bilerek ve isteyerek gerçeğe aykırı beyanda bulunması gerekmektedir. Son olarak kanunda düzenlenmemiş olması nedeniyle bu suçun taksirle işlenmesi mümkün değildir.
Yalan Tanıklık Suçu Cezası
Yalan tanıklık suçunu düzenleyen TCK md. 272 hükmüne göre yalan tanıklığın cezası;
- Türk Ceza Kanunu md. 272/1 hükmüne göre hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapmanın cezası, dört aydan bir yıla kadar hapistir.
- TCK md. 272/2 hükmünde öngörülen mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapmanın cezası, bir yıldan üç yıla kadar hapistir.
- TCK md. 272/3 hükmünde öngörülen üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapmanın cezası iki yıldan dört yıla kadar hapistir.
- TCK md. 272/8 hükmünde öngörülen aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında hapis cezası dışında adlî veya idari bir yaptırım uygulanmışsa; yalan tanıklıkta bulunmanın cezası üç yıldan yedi yıla kadar hapistir.
Yalan Tanıklık Suçu Nitelikli Haller
1- Cezanın Artırılmasını Gerektiren Nitelikli Hal
Türk Ceza Kanunu md. 272/2 vd. fıkralarında yalan tanıklık suçunun cezayı artıran nitelikli hallerine yer verilmiştir. Buna göre;
- Mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapma,
- Üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapma,
- Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi ile ilgili olarak gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması,
- Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkumiyeti hali,
- Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin mahkum olduğu hapis cezasının infazına başlanmış olması,
- Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında hapis cezası dışında adlî veya idari bir yaptırım uygulanması cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli hal olarak düzenlenmiştir.
2- Cezanın Azaltılmasını Gerektiren Nitelikli Hal
TCK md. 273 hükmü uyarınca;
“Madde 273- (1) Kişinin;
a) Kendisinin, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşinin soruşturma ve kovuşturmaya uğramasına neden olabilecek bir hususla ilgili olarak yalan tanıklıkta bulunması,
b) Tanıklıktan çekinme hakkı olmasına rağmen, bu hakkı kendisine hatırlatılmadan gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapması,
Halinde, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
(2) Birinci fıkra hükmü, özel hukuk uyuşmazlıkları kapsamında yapılan yalan tanıklık hallerinde uygulanmaz.“
Madde metninden anlaşılacağı üzere kişinin anne-babası, kardeşi, eşi, çocuğu vs. hakkında yapacağı tanıklıkta gerçeğe aykırı beyanda bulunması halinde ceza indirilebilir veya ceza verilmeyebilir. Bu hususta takdir yetkisi yargılamayı yapan hakime aittir.
NOT: Yukarıda belirtilen nitelikli hal, ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında yapılan tanıklık için geçerli olup, bir hukuk davasında yapılacak tanıklıkta gerçeğe aykırı beyanda bulunulması halinde indirim uygulanmayacaktır.
Teşebbüs
Yalan tanıklık, Türk Ceza Kanunu md. 272 hükmünde tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Tanığın gerçeğe aykırı beyanlarının kendi iradesi dışında yarım kalması halinde suç teşebbüs aşamasında kalmış sayılacaktır. Suçun teşebbüs aşamasında kalması halinde Türk Ceza Kanunu md. 35 uyarınca verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir. İndirim oranını hakim takdir edecektir.
İçtima
TCK md. 272/5 hükmüne göre, aleyhine tanıklıkta bulunulan kişinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla; yalan tanıklık yapan kişi hakkında gerçek içtima hükümleri uygulanır ve fail ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
Failin tanık olarak çağrılmamasına rağmen tanık dinlemeye yetkili kurum ve yargı mercileri önünde kimliği ve sorulan sorular hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunması halinde fail, hem TCK md. 206 hükmünde öngörülen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan; hem de yalan tanıklık suçundan dolayı cezalandırılacaktır.
Soruşturma-Kovuşturma ve Uzlaştırma
Yalan tanıklık suçu, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete tabi suçlardan olmayıp; bu suçtan dolayı soruşturma/kovuşturma re’sen yapılmaktadır. Yani yalancı tanık nasıl şikayet edilir? sorusunun cevabı, suçun yetkili mercilere ihbar edilmesi olacaktır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu md. 253 hükmü uyarınca yalan tanıklık suçu uzlaşmaya tabi suçlardan değildir.
Yalan Tanıklık Suçu Zamanaşımı
Zamanaşımı, Türk Ceza Kanunun 66. maddesinde öngörülmüştür. Buna göre, TCK md. 272/1,2,3 fıkralarında öngörülen suçlarda ceza üst sınırının 5 yıldan az olması sebebiyle dava zamanaşımı 8 yıl; ceza zamanaşımı 10 yıldır. Maddenin 6. fıkrasında öngörülen suçtan dolayı dava zamanaşımı 20 yıl, ceza zamanaşımı 24 yıldır. Maddenin 8. fıkrasında öngörülen suçtan dolayı dava zamanaşımı 15 yıl; ceza zamanaşımı ise 20 yıldır.
Etkin Pişmanlık
TCK md. 274 hükmünde yalan tanıklık suçunda etkin pişmanlık için özel hüküm öngörülmüştür.
“Madde 274- (1) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden veya hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde, cezaya hükmolunmaz.
(2) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verildikten sonra ve fakat hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisinden yarısına kadarı indirilebilir.
(3) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında verilen mahkûmiyet kararı kesinleşmeden önce gerçeğin söylenmesi halinde, verilecek cezanın yarısından üçte birine kadarı indirilebilir.“
YALAN TANIKLIK SUÇU YARGITAY KARARLARI
YARGITAY 9.CEZA DAİRESİ
Esas Numarası: 2013/4103
Karar Numarası: 2013/8656
“Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Karar: 1) Sanık hakkında Menderes Sulh Ceza Mahkemesinde tanık sıfatıyla alınan 8.10.2008 tarihli beyanıyla yalan tanıklık yaptığından bahisle kamu davası açılmış olup, dosya kapsamına göre de sanığın anılan mahkemede gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu anlaşıldığı halde mahkemece jandarmadaki 26.08.2007 tarihli anlatımına itibar edilerek hüküm kurulduğunun belirtildiği ancak sanığın jandarmadaki ifadesinin gerçeğe aykırı olduğu sonucuna ne şekilde ulaşıldığı karar yerinde yeterince açıklanıp gösterilmeden hatalı gerekçeyle hüküm kurulması,
2) Kabule göre de:
Sanığın gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu kabul edilen jandarmanın tanık dinleme yetkisinin bulunmaması sebebiyle sanığın üzerine atılı yalan tanıklık suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden beraati yerine suçun oluştuğu kabul edilip hak kısıtlaması veya yoksunluğunu gerektirecek bir karar verilmesinden önce gerçeği söyleyip etkin pişmanlık gösterdiği gerekçesiyle ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi,
Sonuç: Kanuna aykırı, katılan vekiliyle Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 04.06.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”
YARGITAY CEZA GENEL KURULU
Esas Numarası: 2013/8-498
Karar Numarası: 2014/154
“Yalan tanıklık suçundan sanık M. A.’in 5237 sayılı TCK’nun 272/3, 62, 53 ve 51. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve ertelemeye ilişkin, Boğazlıyan Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.06.2006 gün ve 59-103 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 12.02.2009 gün ve 2008/8919-1941 sayı ile;
“… Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesindeki koşulların varlığı halinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması zorunluluğu…”,
Nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 13.05.2009 gün ve 45-69 sayı ile; sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hususu tartışılarak, şartlarının oluşmadığı kanaatiyle önceki hükümdeki gibi yalan tanıklık suçundan 5237 sayılı TCK’nun 272/3, 62, 53 ve 51. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve ertelemeye karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 07.03.2012 gün ve 17709-5314 sayı ile;
“… Sanığın yerel mahkemece kabul edilen ve sübut bulan eyleminin yalan tanıklık suçunu oluşturması ve suçu bildirmeme eylemi ayrı bir suç teşkil edip bu suçtan açılan kamu davasına herhangi bir etkisinin olamayacağının anlaşılması karşısında tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilemeyeceği…”,
Açıklamasıyla onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 15.04.2012 gün ve 170368 sayı ile;
“… Sanık M. A. Y… İlçesinde öğretmen olarak görev yapmaktadır. Eski öğrencisi mağdur A.’ı müdür beyle birlikte çağırıp konuştuklarında ‘öğretmen evinin altındaki tuvalette kendisinin iğfal edildiğini söylediğini’ 07.05.2004 tarihli savcılık ifadesinde beyan etmiştir. Mağdur A.’ı iğfal eden sanık Y. H.’nın Boğazlıyan Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/79 esas sayılı dosyasındaki yargılanması sırasında tanık sıfatı ile beyanı alınan M. A. ‘çocuğu çağırıp konuştum, kendisi tecavüz edildiğini söylemedi, sözlü olarak taciz edildiğini, sırnaşık bir biçimde birileri tarafından taciz edildiğini söyledi’ şeklinde ifade vermiştir.
Mağdur A. iğfal olayında kişi belirtmemiştir. Bu husus sabittir. Sadece tartışma iğfal oldu mu olmadı mı? konusunda toplanmaktadır. İğfal olayı tanık beyanı ile sonuca varılacak bir olay değildir. Mutlaka rapor ile tespiti gerekmektedir. İğfal nedeniyle yapılan yargılamada bu durum rapor ile belirlenmiştir. Tanık sıfatı ile alınan beyandan dolayı mağdur olan, zarar gören hiç kimse yoktur. Bu beyana dayanarak hakkında soruşturma açılan, hüküm kurulan ve dolayısıyla adliyenin yanıltılmasıda yoktur. Olayda tanık bizzat iğfal olayını görmemiştir. Konuşma sırasında mağdurun beyanı üzerine bilgi alınmıştır. Tanık beyanı Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasında takdiri delillerdendir. Kesin delil değildir. Çünkü tanık insandır. Yaşadığı ortam, alğılama biçimi, kişisel yorumu, aldığı eğitimi, yaşı, cinsiyeti vesaire hususlardan etkilenir, hatta unutur. İnsan psikolojisi ile ilintilidir. Kaldıki burada tanık sıfatı ile beyanı alınan M. A. ‘mağdur bana iğfal olayının gerçekleştiğini söyledi, öğrendim’ şeklinde beyanda bulunması, kendisini suçlu konuma düşürür ve kamu görevlisinin öğrendiği suçu bildirmeme eyleminden yargılanır. Yani kendi aleyhine beyanda bulunmak zorunda kalır, bunu beklememek gerekir. Ayrıcada zaten öğrendiği suçu bildirmemekten hakkında kamu davası açılmış ve yargılanmaktadır.
Öğretmen olan sanığın eski öğrencisinin beyanı üzerine soruşturma aşamasındaki beyanı ile kovuşturma aşamasında beyanlarının benzer olup, öğrendiği suçu bildirmemekten açılan kamu davasından dolayı iğfal olayını taciz edildiği şeklinde yorumlamasında, vicdani kanı oluşturan bu durumun yalan tanıklık için kesin delil olamayacağından hükmün bozulması gerekmektedir…”,
Görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 09.05.2013 gün ve 28193-14224 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı yalan tanıklık suçunun unsurları itibariyle oluşup oluşmadığı, oluştuğunun kabulü halinde ise sanığın şahsi cezasızlık halinden yararlanıp yararlanmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Y. Halk Eğitim Merkezinde öğretmen olarak görev yapan sanığın, Y.Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yaşı küçük mağdur A.’in cinsel saldırıya uğraması ile ilgili yürütülen soruşturmada 07.05.2004 tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda; “Öğretmen evinin çay ocağını işleten görevli öğretmenevinin altındaki tuvalette yaşı küçük çocuklara karşı uygunsuz hareketlerin olduğu ima eder tarzda söyledi, o günden sonra ben etrafı takip ettim. Parkta eski öğrencim A.’ı görünce durumu okul müdürü Ali ‘a bildirdim müdür beyle birlikte çocuğu çağırdık. Biz çocuğa öğretmen evinin yanındaki parkta neden dolaştığını sorduk. Önce kabul etmedi daha sonra biz ısrar ettik. En son kendisini rapora göndereceğimizi söyleyince çocuk kabul etti. A. isimli öğrenci öğretmen evinin altındaki tuvalette kendisinin iğfal edildiğini bize söyledi. Bunlar konuşulurken odada Ali , İsmail ve ben vardım. Yalnız bize kim tarafından ve ne zaman iğfal edildiğini söylemedi” şeklinde beyanda bulunduğu,
Aynı olayla ilgili iddianame ile dava açıldıktan sonra Boğazlıyan Ağır Ceza mahkemesinde 24.11.2004 tarihli oturumda; “öğretmenevi lokalini işleten Hamit öğretmenevinin alt katında bulunan tuvalette bazı çocuklara tecavüz edildiği yönünde şüphelerinin olduğunu, bunlardan birinin de mağdur A. olduğunu söyledi ve gösterdi. Çocuğu çağırıp konuştum kendisi tecavüz edildiğini söylemedi. Sözlü olarak taciz edildiğini, sırnaşık bir biçimde birileri tarafından taciz edildiğini söyledi, biz de kendisini uyardık. Benimle beraber okul müdürü Ali , İsmail vardı. Bilahare olayı rehberlik öğretmenine ilettik” şeklinde beyanda bulunduğu savcılıktaki ifadesi hatırlatılarak çelişki üzerine tekrar sorulduğunda; “Benim şimdiki ifadem doğrudur. O tarihte savcılığa neden çağrıldığımı bilmiyordum, heyecanımdan dolayı hatalı ifade vermiş olabilirim. Ben daha sonra savcılıkta konu ile ilgili olarak yine ifade verdim ve bu olayla ilgili olarak öğrendiği suçu ihbar etmemekten dolayı kamu davası açıldı ve halen devam ediyor. Orada da ifadelerim mevcuttur” dediği,
07.05.2004 tarihinde Cumhuriyet Savcılığınca tanık olarak ifadesi alındıktan sonra incelemeye konu dosyanın sanığı M. A., okul müdürü Ali ve öğretmen İsmail Ç. hakkında 2004/103 soruşturma numarası ile memurun öğrendiği suçu merciine bildirme- mesi suçundan soruşturma başlatıldığı, 10.06.2004 tarihli iddianame ile dava açıldığı, cinsel saldırı suçundan ağır ceza mahkemesinde tanık olarak ifade verdiği sırada bu dosyanın asliye ceza mahkemesinde derdest olduğu, sanığın bu dosyada soruşturma ve kovuşturma aşamalarında cinsel saldırı suçunun mağdurunun kendilerine tecavüze uğradığından bahsetmediğini, sözlü tacize maruz kaldığını söylediğini beyan ettiği,
Cinsel saldırı suçunun mağduru A. C.’in sanık M. A. hakkında memurun öğrendiği suçu merciine bildirmemesi suçundan açılan kamu davasında tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde; Kör Y. isimli şahsın kendisine askıntı olduğunu, cinsel ilişki teklif ettiğini, daha sonra öğretmenevinin tuvaletine götürüp tecavüz ettiğini, olayı olduğu gibi öğretmenlerine anlattığını ifade ettiği,
Aynı dosyada sanık olan Ali S. ve İsmail ‘ın ifadelerinde; küçük mağdur A.’ın tecavüze uğradığına ilişkin bir bilgilerinin olmadığını, böyle bir olayın kendilerine bildirilmediğini söyledikleri,
Öğretmenevi lokalini işleten Hamit ‘ın cinsel saldırı suçundan açılan davada tanık olarak verdiği ifadesinde; öğretmenevinin altında bulunan umumi tuvaletin bekçisi olmadığını, bir ara dikkatini çeken bir şey olduğunu, mağdur A.’ın tuvalete girip 1-2 saat kadar çıkmadığını hissedince durumu öğretmenevi sorumlusu olan M. isimli öğretmene anlattığını ve mağduru gösterdiğini, M. A.’in de, “bizim öğrencimiz ben kendisiyle konuşurum” dediğini beyan ettiği,
Sanık M. A. incelemeye konu dosyada aşamalarda; mağdurun kendisine tecavüze uğradığı şeklinde beyanda bulunmadığını, Cumhuriyet savcılığında heyecan ve dalgınlıkla o şekilde beyanda bulunduğunu, ağır ceza mahkemesinde verdiği ifadenin doğru olduğunu savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun “Adliyeye karşı suçlar” bölümünde düzenlenen “Yalan tanıklık” başlıklı 272. maddesi;
“ ( 1 ) Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
( 2 ) Mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
( 3 ) Üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapan kişi hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
( 4 )Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi ile ilgili olarak gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
( 5 ) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişinin göz altına alınması veya tutuklanması hâlinde; yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla; yalan tanıklık yapan kişi, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
( 6 ) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; süreli hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur.
( 7 )Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, altıncı fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.
( 8 )Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında hapis cezası dışında adli veya idari bir yaptırım uygulanmışsa; yalan tanıklıkta bulunan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Birinci fıkraya göre, hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması, bu suçun temel şekli olarak düzenlenmiş olup suçun temel şekli açısından tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurulun yemin vermeye yetkisinin olmaması gerekir.
İkinci fıkraya göre ise, yalan tanıklık suçunun mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde işlenmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Üçüncü fıkrada ise, kanuni tanımında üst sınırı üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapılması, daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli bir hal olarak düzenlenmiştir.
Maddenin dört ila sekizinci fıkralarında yalan tanıklık sonucu meydana gelen neticelere göre fail hakkındaki cezanın ne surette tertip edileceği belirtilmiştir.
Yalan tanıklık suçu 765 sayılı Kanunun 286. maddesinde ise; “Yemin ettirerek şahit veya ehlihibre istimaına salahiyettar olan bir memur veya heyet huzurunda şehadet ederken yalan söyleyen veya hakikatı İnkar yahut isticvap olunduğu hususat hakkında malümatı az veya çok ketmeyleyen kimse üç aydan üç seneye kadar hapis ile mücazat olunur.
Eğer fiil üç seneden fazla hürriyeti tahdit eden cezayı müstelzim bir cürmün tahkik ve muhakemesi esnasında vakı olmuş ise cezası üç seneden on seneye kadar ağır hapistir.
Eğer yalan şahadet, bir kimseye müebbet hapis cezası verilmesi sonucunu doğurmuş ise, faile verilecek ceza onbeş seneden aşağı olamaz ve ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkûmiyet halinde ise faile müebbet ağır hapis cezası verilir.
Eğer yeminsiz şahadet edilmişse ceza müddeti yarısına kadar indirilir” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Tanıklık; bir olayan tanığı olmuş ya da öyle varsayılan bir kimsenin beş duyusu ile öğrendiği bilgileri tanık dinlemeye yetki makam önünde anlatmasıdır. Tanık, tanıklığının konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgisini veya gördüğünü tam olarak açıklamakla yükümlüdür.
Yalan tanıklık suçuyla yargılamanın doğru olmayan beyanlarla gerçeğe aykırı bir şekilde yönlendirilmesinin önüne geçilerek adaletin tecellisi sağlanmak suretiyle yargılamanın taraflarının haklarının zarar görmesinin engellenmesi amaçlanmaktadır. Yalan tanıklık suçunun maddi unsurunu oluşturan hareket failin gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapması ve yalan söylemesidir. Gerçeğe aykırı tanıklık yapmak, maddi olay hakkında bilerek gerçeğe aykırı beyanda bulunmak, yalan söylemek, gerçeği inkar etmek ya da sorulan sorularda bilgisini az veya çok saklamaktır. Yemin suçun unsuru olmamakla birlikte, tanıklığın yemin ettirerek tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde yapılması suçun daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli halini oluşturmaktadır.
5237 sayılı Kanunun 272. maddesinin gerekçesinde de suçun maddi unsuru; “Suçun maddî unsuru yalan söylemek veya tanıklığın konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgiyi, bilerek, kısmen veya tamamen saklamaktır. Yalan söylemek deyimi, tabiî olarak gerçeği inkar etmeyi de kapsamaktadır” şeklinde tanımlanmıştır.
Yalan tanıklık suçundan bahsedebilmek için hem failin tanıklık yaptığının hem de tanıklığı sırasında söylediklerinin gerçeğe aykırı olduğunun belirlenmesi gerekmektedir.
Tanığın gerçeğe aykırı her beyanı yalan tanıklık suçunu oluşturmayacaktır. Bu nedenle tanığın doğru sandığı açıklamaların objektif olarak gerçek dışı olması bu suçun oluşması için yeterli değildir. Tanığın bilinçli olarak gerçekten ayrılması gerekmektedir. Bu itibarla tanık, beyanında samimi olduğu ve algıladığı olayı tamamen algılayış biçimi içinde açıkladıysa yalan beyanda bulunmuş sayılmamalıdır. Zira yalan gerçeğin kasten değiştirilmesi olup yanılarak, ihmal ederek veya bilmeyerek söylenen sözlerde, yalan tanıklık suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Başka bir anlatımla tanığın beyanları arasında çelişki bulunması tek başına yalan tanıklık suçunun oluştuğunun kabulü için yeterli değildir. Suçun tüm unsurlarının özellikle de gerçeğe aykırı tanıklığın bilinerek ve istenerek yapıldığının şüpheye yer verilmeyecek şekilde ispatlanması gerekmektedir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Olay tarihinde Y… Halk Eğitim Merkezinde öğretmen olarak görev yapan sanığın aynı binada yer alan Öğretmenevinin tuvaletinde yaşı küçük mağdur A. ‘in cinsel saldırıya uğramasıyla ilgili olarak yapılan soruşturma sırasında Cumhuriyet savcısı huzurunda verdiği ifadede “mağdurun kendilerine iğfal edildiğini söylediğini” beyan etmesine rağmen, bu olayla ilgili açılan kamu davası sırasında mahkemede, soruşturma sırasında savcıya verdiği ifadeden farklı olarak “mağdurun kendilerine iğfal edildiğine ilişkin bir şey söylemediğini, sözlü olarak taciz edildiğini söylediğini” beyan etmesi nedeniyle, mahkeme huzurunda yalan tanıklık yaptığı iddia edilen olayda, sanığın tanık olarak bilgisine başvurulan olayı bizzat görmemesi, olayın mağduru olan A. ‘ten duyduklarını aktarması, mağdur A. ‘in olayı sanığa anlattığı sırada sanığın yanında bulunan tanıkların da mağdurun mahkeme aşamasında verdiği şekilde ifade vermeleri ve olayı bizzat görmeyen, mağdurdan duyduklarını aktaran sanığın savcılıkta ve mahkemede verdiği beyanları arasındaki kısmi çelişkinin de yorum farkı olarak değerlendirilebilecek mahiyette olması ve cinsel saldırı suçundan yargılama yapan mahkemece sadece beyanları yalan tanıklık suçunu oluşturuğu iddia edilen sanığın beyanına dayanarak mahkumiyet hükmü kurulmayıp başka delillere de dayanılması karşısında mağdur Cenk ‘ın cinsel saldırıya uğraması olayı ile ilgili olarak mahkemede tanık sıfatıyla ifade veren sanığın olay hakkında yalan söylediği veya tanıklık konusunu oluşturan hususlar hakkında bilgiyi bilerek kısmen veya tamamen sakladığı konusunda mahkumiyeti gerektirecek derecede delil bulunmadığından sanığın üzerine atılı suçun unsurları itibariyle oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, sanığın eyleminin yalan tanıklık suçunu oluşturduğu gerekçesiyle yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar veren Özel Daire kararında isabet bulunmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Genel Kurul Üyesi; “sanığın üzerine atılı suçun oluştuğu” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Sanığın üzerine atılı suçun oluşmadığı kabul edildiğinden ikinci uyuşmazlık konusu hakkında değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- ) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- ) Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 07.03.2012 gün ve 17709-5314 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- ) Boğazlıyan Ağır Ceza Mahkemesinin 13.05.2009 gün ve 45 – 69 sayılı hükmünün, sanığın üzerine atılı yalan tanıklık suçunun oluşmadığı gözetilmeden mahkumiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- ) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.04.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.”
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ
Esas Numarası: 2014/11623
Karar Numarası: 2015/20
“Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Karar: Sanık savunması, katılanın beyanı, ses kayıtları çözümüne ilişkin bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından; sanığın, eşiyle arasındaki boşanma davasında tanıklık yapan ve aynı zamanda bacanağı olan katılanın, duruşmada, eşinin başka bir kişiyle ilişkisi olduğunu bildiği halde ilişkiyi bilmediğine dair yalan beyanda bulunarak suç işlediğini ispat etmek amacıyla, katılanla yaptığı telefon görüşmesinde, katılana özel olarak sorular sorarak, katılanın cevaplarını ve aralarındaki tüm konuşmaları cep telefonuyla gizlice kayda aldığı, bilahare ses kayıtlarını CD’ye aktarıp C. Başsavcılığına ibraz ederek katılan hakkında yalan tanıklık suçundan şikayetçi olduğu ve kayıtları boşanma davasına da delil olarak sunduğu olayda; sanığın, bir daha delil elde etme olanağının bulunmadığı bir durumda iken, kaybolma olasılığı bulunan mevcut delilin muhafazasını sağlamak için değil, önceden hazırlıklı ve planlı şekilde, katılan hakkında C. Başsavcılığına yapacağı şikayete ve boşanma davasına delil oluşturmak amacıyla hareket ederek gizlice kayıt yapıp, bu ses kayıtlarını içerir CD’yi, adli makamlara delil olarak sunduğu, somut olayda, sanığın, hukuka uygun davrandığının kabul edilemeyeceği cihetle, atılı suçun yasal unsurlarının oluştuğu anlaşılmakla, mahkumiyetine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiş, tebliğnamedeki bozma öneren düşünceye iştirak edilmemiştir.
Sonuç: Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın, eksik incelemeye, suçun unsurlarının oluşmadığına ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme aykırı olarak ONANMASINA, 12.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ
Esas Numarası: 2011/19032
Karar Numarası: 2012/19119
“Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Karar: Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
5271 sayılı Yasanın 5728 sayılı Yasayla değişik 231/6-c fıkrasında belirtilen zarar kavramının ölçülebilir, belirlenebilir (somut) maddi zarara ilişkin olup, manevi zararı kapsamadığı yargılamaya konu yalan tanıklık suçunda dosyaya yansıyan ve talep edilen bir zararın bulunmadığı gözetilerek, sabıkasız sanık hakkında takdiri indirim uygulanıp, cezası seçenek yaptırıma çevrilmesine rağmen “zarar giderilmediğinden” şeklindeki yasal olmayan gerekçeyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
Sonuç: Yasaya aykırı ve sanık O. G. müdafiinin temyiz nedenleriyle tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 02.10.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”
ESKİŞEHİR AVUKAT CANSU ÖNÇLER UYANIK