İşçinin İfade Özgürlüğü ve İşverenin Haklı Nedenle Fesih Hakkı
İş hukuku, işveren ile daha zayıf konumda olan işçi arasındaki eşitsizliği giderme ve işçiyi koruma temelli olarak işçi-işveren arasındaki sözleşmenin kurulması, uygulanması, fesih gibi konuları düzenleyen hukuk dalıdır.
İşverenin iş sözleşmesini haklı nedenle fesih hakkı İş Kanunu md. 25 hükmünde öngörülmüştür. İşverenin iş sözleşmesini haklı nedenle feshetmesi halinde, işçinin kıdem ve ihbar tazminatı alma hakkı bulunmamaktadır. Bu nedenle iş akdinin feshedilmesinin ardında yatan neden ve bu nedenin gerçekte haklı fesih sebebi olup olmadığı, işçinin haklarının korunması bakımından elzemdir.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu ile gelen uyuşmazlıkta, bir işçi, kendisine yapılan zam oranını düşük bulmuş ve maaşının zamlı kısmını insan kaynaklarına iade ederek işverene veya işveren vekillerinin e-posta hesabına bir mail yollamıştır. Mail içeriği;
“Merhabalar, bana verilen zam oranını zarf içinde insan kaynaklarına iade ediyorum. Bu oranı kim ya da kimler belirlediyse aralarında paylaşsınlar, bilgilerinize.” şeklindedir.
İşveren, maili atan işçiyi işten çıkarmış ve 4857 sayılı İş Kanununun 25/2-b bendinde yer alan işçinin işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarf etmesi veya davranışlarda bulunması şeklindeki haklı fesih sebebine dayanmıştır.
İşçi, feshin haklı nedene dayanmadığından bahisle kıdem ve ihbar tazminatı talebi ile İş Mahkemesinde dava açmış, açtığı dava mahkemece, mail içeriğinin işverenin onur ve saygınlığına zarar verebilecek örtülü hakaret niteliği taşıdığı ve feshin haklı olduğu gerekçesiyle reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.
İşçinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunması neticesinde Anayasa Mahkemesi, işçinin ifade özgürlüğü ile işverenin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında kurulması gereken adil dengeye ilişkin belirlediği ölçütler çerçevesinde bir değerlendirme yapmış ve işçiyi haklı bularak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
Karar metni aşağıdadır. Kararın tam metnine ulaşmak için tıklayın.
“I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; elektronik postada sarf edilen söz sebebiyle iş akdinin feshedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, iş akdinin haksız feshedildiğinden bahisle fesih tarihinden itibaren bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faiz ile birlikte kıdem ve ihbar tazminatı ödenmesine karar verilmesi talebiyle işveren aleyhine Çatalca 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (iş mahkemesi sıfatıyla) (Mahkeme) işçi ile işveren ilişkisinden kaynaklanan alacak davası açmıştır.
3. Mahkeme, davanın reddine karar vermiş; karar gerekçesinde başvurucunun kendisine yapılan yıllık %5,3 oranındaki ücret artışını benimsemeyerek işyerindeki yönetici ve işçilerin hesabına “Merhabalar, bana verilen zam oranını zarf içinde insan kaynaklarına iade ediyorum. Bu oranı kim ya da kimler belirlediyse aralarında paylaşsınlar, bilgilerinize.” şeklinde elektronik posta attığına değinmiştir. Söz konusu elektronik postanın 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendi gereğince işverenin veya onu temsile yetkili olan ve zam oranını belirleyen işveren vekillerinin onur ve saygınlığına zarar verebilecek örtülü hakaret niteliği taşıdığını, işveren tarafından yapılan feshin haklı olduğunu belirterek başvurucunun kıdem ve ihbar tazminatı talebini reddetmiştir.
4. Başvurucunun temyiz talebi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince (Daire) anılan karar onanarak kesinleşmiştir.
5. Başvurucu, nihai hükmü 4/11/2020 tarihinde öğrendikten sonra 23/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
6. Komisyon başvurunun kabul edilemez olduğu hususunda oybirliği sağlanamaması nedeniyle kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
8. Başvurucu; elektronik posta içeriğinde kullandığı ifadenin işverene hakaret niteliğinde olmadığından haklı fesih nedeni teşkil etmediğini, söz konusu ifade nedeniyle olsa olsa geçerli fesih yolunun kullanılabileceğini, somut olayın haklı fesih sebebi teşkil etmediğine dair Yargıtay kararlarının olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
9. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetlerinin özü elektronik posta içeriğinin işverenin saygınlığını zedelemediğine ve hakaret niteliği taşımadığına yönelik olduğundan ihlal iddialarının ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
10. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
11. Anayasa Mahkemesinin daha önce pek çok kararında işaret ettiği gibi Anayasa’nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden biridir ve toplumun ilerlemesi, her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardandır (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36). Tam da bu önemi sebebiyle Anayasa, ifade özgürlüğü alanında devlete pozitif yükümlülükler yüklemiştir (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 32; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 48).İfade özgürlüğünün önemi gözönüne alındığında devletin bu özgürlüğe en yüksek güvenceyi sağlaması gerekir. Nitekim söz konusu gerekliliğin bir ifadesi olarak Anayasa’nın 5. maddesinde demokrasiyi korumak ve kişinin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak devletin temel amaç ve görevleri olarak sayılmıştır (Bizim Fm Radyo Yayıncılığı ve Reklamcılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/11028, 18/10/2017, § 56).
12. Pozitif yükümlülükler, özel hukuk kişilerinin birbirleri ile olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini, bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini de gerektirir. Kamu gücünü kullanan aktörler dışında kalan kişiler arasındaki özel hukuk ilişkilerinde kamusal makamların yükümlülükleri bireylerin temel hak ve özgürlüklerine üçüncü kişilerin müdahalesinin önlenmesi için gerekli önlemleri almak ve bireylerin mahkemelerce de korunmasını sağlamaktır. Kamusal makamlarca gerekli yapısal önlemler alınmış olsa da uyuşmazlık konusu davayı yürüten mahkemelerce verilen kararlarda üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı bireylere korunma imkânı sağlanmadığı durumlarda bu yükümlülükler gereği gibi yerine getirilmemiş olacaktır. Bu, kamusal makam olan mahkemeler aracılığıyla bireylerin hak ve özgürlüklerinin korunmasız bırakıldığı anlamına gelecektir (Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, §§ 47-49).
13. Bu doğrultuda özel hukuk iş ilişkisi kapsamında çalışan bireylerin Anayasa ile güvence altına alınan haklarına yönelik müdahale iddiası içeren uyuşmazlıklarının karara bağlandığı davalarda yargı mercilerince söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, işveren ve çalışanlar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır (Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 50).
14. Yargı mercileri tarafından tarafların çıkarları dengelenirken iş sözleşmelerinde kısıtlayıcı ve zorlayıcı düzenlemelerin ne şekilde belirlendiği, çalışanların temel haklarına yönelik müdahalede bulunulmasına neden olan çıkarın üstün olup olmadığı, sözleşmenin feshinin çalışanların eylem ya da eylemsizlikleri karşısında makul ve orantılı bir işlem olup olmadığı somut olayın koşullarına göre ele alınmalıdır. Ayrıca yargılamalar sırasında gerçekleştirilen işlemlerin ve neticede verilen kararın gerekçesinin bizatihi ifade özgürlüğüne ilişkin bir müdahale oluşturmaması için yargı mercilerince gereken özen gösterilmelidir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 51).
15. Somut olayda başvurucu, maaş zam oranına ilişkin olarak duyduğu memnuniyetsizliği elektronik posta yoluyla işveren ve/veya işveren adına yetkili temsilcilerine bildirmiştir. Mahkeme başvurucunun kendisine uygun görülen zam oranını beğenmemesinin olağan bir durum olduğunu belirtmiş, bu memnuniyetsizliğini uygun bir uslupla ifade etmesi gerektiğine işaret etmiştir. Dolayısıyla başvurucunun elektronik postasında işveren veya vekillerine örtülü hakaret olarak değerlendirilecek ifadeler kullanması haklı fesih sebebi olarak görülerek kıdem ve ihbar tazminatı talebi reddedilmiştir.
16. Anayasa Mahkemesi Gülbiz Alkan (B. No: 2018/33476, 7/10/2021) kararında, işçinin ifade özgürlüğü ile işverenin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında kurulması gereken adil dengeye ilişkin dikkate alınması gereken birtakım ölçütler belirlemiştir. Buna göre dile getirilen düşünce açıklamalarının nerede, kimlerle ve hangi şartlarda paylaşıldığı, kişinin amacı, iyi niyetli olup olmadığı, ifade özgürlüğünü sırf üçüncü kişilere zarar vermek amacıyla kullanıp kullanmadığı, yürütülen kamusal tartışmanın önemi, yapılan açıklama veya kullanılan sözlerin bu kamusal tartışmaya yaptığı katkının ağırlığı, ayrıca kullanılan ifadeler ve bunların hedef alınan kişinin yaşamına etkileri (Gülbiz Alkan, § 37) şeklindeki kriterler somut olay bağlamında da uygun düştüğü ölçüde dikkate alınacaktır.
17. Başvuru konusu olaydaki elektronik posta içeriği şöyledir: “Merhabalar, bana verilen zam oranını zarf içinde insan kaynaklarına iade ediyorum. Bu oranı kim ya da kimler belirlediyse aralarında paylaşsınlar, bilgilerinize.” Elektronik posta içeriğinde herhangi bir somutlaştırma yapılmadan ve isnatta bulunulmadan başvurucunun maaş zammını düşük bulduğu ve bu durumdan duyduğu rahatsızlığı ilgililerin dikkatine sunmaya çalıştığı anlaşılmıştır. Mahkeme, gerekçesinde ise başvurucunun bu memnuniyetsizliği dile getirdiği yöntem ile işveren ve/veya vekillerinin onur ve saygınlığına zarar verebilecek şekilde örtülü hakarette bulunduğu vurgulayarak iş akdinin haklı sebep ile feshedildiğini kabul etmiş, başvurucunun haksız fesih nedenine dayalı kıdem ve ihbar tazminatı talebini reddetmiştir. Ancak başvurucunun elektronik postada kullandığı eleştirel üslubun işyeri disiplinini, düzenini ve çalışma barışını nasıl olumsuz etkilediğine dair bir değerlendirmede bulunmamıştır.
18. Öte yandan Mahkeme 4857 sayılı Kanun’un 25. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan işçinin işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarf etmesi veya davranışlarda bulunması şeklindeki haklı fesih sebebinin değerlendirilmesine yönelik olarak ihtilafa konu içeriğin niteliğini, kullanıldığı bağlamı ve muhtemel etkilerini kapsamlı ve detaylı bir şekilde incelememiştir. Salt işveren vekillerinin ve diğer işçilerin de elektronik postayı görebilmelerini hakaret olarak değerlendirmiş ve bu durumu iş akdinin haklı sebeple feshedilmesi için yeterli görmüştür.
19. Bu durumda başvurucunun iş akdinin haksız olarak feshedildiğinden hareketle açtığı alacak davasını reddeden Mahkemenin başvurucunun ifade özgürlüğü ile işveren ve/veya işveren vekillerinin şeref ve itibar hakları arasında adil bir denge kurabildiğinden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla Mahkemenin başvurucunun ifade özgürlüğü ile işyerinin disiplini, düzeni ve çalışma barışının sağlanması amacı arasında adil bir denge kurulmasına yönelik ilgili ve yeterli bir gerekçe sunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
20. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Ömer ÇINAR bu sonuca katılmamıştır.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucu, yargılamanın makul sürede neticelendirilmediğini ileri sürmüştür.
22. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında anılan şikâyetle ilgili olarak uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun’un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun’un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda da anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
23. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
24. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 30.000 TL maddi ve 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
25. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
26. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Ömer ÇINAR’ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğü ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Çatalca 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E. 2015/119, K.2016/341) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 446,90TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/5/2024 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
Başvurucu, nihai hükme karşı yaptığı başvuruda e mail içeriğinin işverene hakaret niteliği taşımadığı, mahkemenin bariz takdir hatasına dayalı karar verdiğini, iş akdinin ancak geçerli bir nedenle feshedilebileceği, Yargıtay’ın bu konuda kararları olduğu, eşitlik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bölüm tarafından, Başvurucunun dilekçesi incelendiğinde ifade özgürlüğünden de bahsedildiği bu kapsamda incelemenin Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediği bağlamında da değerlendirilmesi gerektiği belirtilerek, Başvurucunun Anayasanın 26.maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
Başvuru, Anayasanın adil yargılanma hakkının bir güvencesi olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelendiğinde, Mahkemenin tarafların delillerini topladığı, tanıkları dinlediği ve bunun sonucunda Başvurucu tarafından işveren ve işçilere gönderilen e maildeki ifadelerin örtülü hakaret içerdiği sonucuna vardığı görülmektedir. Buna göre, Başvurucunun talebi delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olmaktadır. Oysa Anayasa Mahkemesinin görevi, derece mahkemesinin yorumlarının açıkça keyfi veya bariz takdir hatası içerecek nitelikte olup olmadığının incelemek olup, somut olayda Mahkemenin bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik oluşturan bir durum mevcut değildir. Yine Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de 7499 sayılı Kanun ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılmadan önce doğrudan Tazminat Komisyonuna başvuru imkanı getirildiğinden Başvurucunun bu talebinin de başvuru yolu tüketilmediğinden kabul edilemez olduğuna karar verilmesi yerindedir.
Başvuru, Anayasa’nın 26. Maddesinde düzenlenen ifade hürriyeti kapsamında incelendiğinde, söz konusu maddenin “başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması” gerekçeleri ile hakkın sınırlanabileceği belirtildiğinden 4857 sayılı İş Kanununun 25. maddesinin ikinci fıkrasının b bendinde “İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnatlarda bulunması” haklı nedenle fesih sebebi olarak düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm 2013/6829 E. Sayılı başvuruya ilişkin verdiği 14.4.2016 tarihli kararında söz konusu düzenlemenin “ulaşılabilirlik” ve “öngörülebilirlik” şartları da gözetilerek “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır. (Anayasa Mahkemesi’nin “kanunilik” değerlendirmesi için birçok karar arasından bkz. Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 80-101).
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından onanarak kesinleşen yerel mahkeme kararının gerekçesinde işçi tarafından kendisine yapılan yıllık zam oranının benimsenmeyerek işyerindeki yöneticilerin ve işçilerin e mail hesabına “Merhabalar, bana verilen zam oranını zarf içinde insan kaynaklarına iade ediyorum. Bu oranı kim ya da kimler belirlediyse aralarında paylaşsınlar, bilgilerinize” şeklinde e mail attığı, söz konusu e mailin, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendi gereğince zam oranını belirleyen işveren veya onun vekillerinin saygınlığına zarar verebilecek örtülü hakaret niteliği taşıdığı, işveren tarafından yapılan feshin haklı fesih niteliğini haiz olduğu belirtilmiştir. Başvurucunun söz konusu mailinin “Merhabalar, bana verilen zam oranını zarf içinde insan kaynaklarına iade ediyorum” kısmı ifade özgürlüğü kapsamında kalmakla birlikte “Bu oranı kim ya da kimler belirlediyse aralarında paylaşsınlar” cümlesi e-mailin hem işveren hem de işçilere gönderildiği nazara alındığında işçiler nezdinde işveren veya vekillerinin küçük düşürüldüğü, işverenin şeref ve itibarının zedelendiği ve bu hususun İş Kanunu m.25/f.2-b bendi kapsamında haklı nedenle fesih sebebi olduğu açıktır. Bu nedenlerle, Başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiği şeklindeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Üye Ömer ÇINAR”
ESKİŞEHİR AVUKAT CANSU ÖNÇLER UYANIK